30 Nisan 2019 Salı

Game of Thrones: "The Long Night" (S8E3)


"Bitmeyen Gece": The Battle of Winterfell
Game of Thrones (Taht Oyunları) nefis bir fantastik roman serisi ve eşsiz bir TV dizisi. Bu akşam "The Long Night" (S8E3) bölümünde "Winterfell savaşını" seyrettim  ve çoğunun aksine beni hayal kırıklığına uğratmadı. Buraya da not düşmek istedim. 

Bir kere oturamadım, yerimde duramadım yahu. Bir buçuk saat ayaktaydım :) Rocky’le beraber ekran başında yumruk sallayan çocuktan, Sir Jorah Mormont ile kılıç sallayan ihtiyara pek de değişmediğimi bir kez daha gördüm. Nasıl bir heyecana kapıldım anlatamam! Bu yaşta çocukluk mu diyeyim delilik mi bilmiyorum. Adamlar ekranda dövüşüyor, ben ayakta seyrederken hoplayıp zıplıyorum, ciddi ciddi yumruklar tekmeler sallıyorum, kaslarım kasılıyor, yüzüm geriliyor. Resmen orada gibiydim. Müthiş bir deneyimdi, müthiş. İleri VR teknolojisi vardı sanki.


Hiç öyle her sahnede ve taktikte mantık hatası arama yanılgısına düşüp kendime zehir etmedim bu tecrübeyi. Televizyonun sunabileceği en iyi görsel sanat performanslarından biriyle baş başa olduğumun bilincinde, bunca yılın hikaye ve his birikimiyle, bıraktım aklımı bir kenara, duygularımla başbaşa  doya doya o ölüm kalım savaşını yaşadım. Doğru da yapmışım. Ara sıra “aklı dinlendirmek” iyidir. Hislerinizi, heyecanlarınızı diri tutmak istiyorsanız, yeri geldiğinde hesabı kitabı bir kenara bırakmak şart. 

Konuyu anlatmaya gerek yok. Unutulmaz sahnelerle dolu, epik oğlu epik bir bölüm, bulunmaz bir deneyimdi. Fedakarlık, dişe diş mücadele, inanç, savaşçılık, kararlılık, birlik, yardımlaşma, kendini buluş ve onurunu kurtarma. Ne ararsan vardı.


Seyrettikten sonra oturup düşününce, günümüz hayatının en belalı tarafı safların belli olmaması gibi gözüktü. Herkes herkesin çok içinde. İlla beraber yaşayacaksınız zorlaması pompalanıyor her katmanda. “Siz 60 milyon geçin karşıya, biz de 20 milyon buradayız, haydi bakalım kim kazanırsa” diyemiyorsun. Alçaklığı ayıklayıcı olması gereken hukuk ve demokratik kurumlar işlemeyince bu kaynaşma ve karışma, işbirlikleri yaratmak yerine işkenceye dönüşüyor. Senin elinden savunma aracı olarak şiddeti alıyor ama yerine kanunu tesis etmiyor. Savaşma fırsatı bile verilmeden elimiz böğrümüzde tuzla buz ediliyoruz. Düşman sana dokunuyor ama sen ona dokunamıyorsun. Göremiyorsun bile. Kötülük yasalar yoluyla hayaletleştiriliyor sanki. Durmadan yüzüne çizikler yiyorsun ama saldıracak bir hasım yok ortada. Onu bırak muhatap bile bulamıyorsun çoğu haksızlıkta. İçten içe insanları yaralayan, çileden çıkaran kaotik bir adaletsizlik hakim sosyal ortamlara. 


Keşke mücadele etmemiz gereken tüm alçaklıklar AK gezenler gibi somut olsa. "Ya İstiklal Ya Ölüm" diye yapışabilsek yakalarına. Maalesef modern yaşam bu kadar basit değil. "Meydan muharebelerinin" yerini kalleşçe "medya muhabereleri" aldı gibi. 

Uzatmadan favori sahnemi de söyleyip bitireyim. Bran'in Theon Greyjoy özür dilemek istediğinde sözünü kesip verdiği cevap, hataları ve pişmanlıkları olan ama bunları değiştirmek için elinden geleni yapan birisi için o kadar değerliydi ki:

“Everything u did, brought u where u are now. Where u belong. Home.”


Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...