Nereden çıktı diyeceksiniz.
İstanbul’a geldim uzun yıllar sonra. Şöyle bir gezdim
istemeye istemeye. Biliyordum neyle karşılaşacağımı. Hayal kırıklığına uğramadım.
Bırakın şimdi Sultanahmet, Ayasofya ne ihtişamlı geyiğini.
Süleymaniye’nin muhteşemliğini
Turist değiliz, yemeyiz bu herzeleri
Keşke fethedilmeseymiş dedirten bir halde İstanbul.
İstanbul’daki insanları gezdim.
Cadılar bayramı olmuş sokaklar.
Korkan olmamak için korkutmaya çalışan insanlara ne denir?
Korkak mı korkunç mu?
İnsanlar çirkin bakarak kendilerini savunur olmuş. Hayvanlaşıyoruz aslında hızla. Karşı devrim, tersine evrimi getiriyor.
İstanbul’daki insanları gezerken gerildim
Herkes bir an önce evine kaçabilmenin derdine düşmüş
Kadınlık bir kaçamak,
Gençlik bir günah
Gençlik bir günah
Çocukluk zaten yurtsuz
Herkes içine kaçmış, tabiat bile.
Bakmayın siz oturduğu koltuk kadar kıymeti olmayanların laflarına.
Güvensiz, emniyetsiz, tedirgin kelimeleri yeterli gelmez bu iklime. Namussuzca bir
şeyler var her yerde. Tekinsiz bir şeyler. Fikirler kamulaştırılmış gibi,
kişilikler istimlak edilmiş sanki. Aklın ırzına geçilmiş. Vicdanlar tutuklu yargılanıyor. Adalete cellatlık rolü verilmiş. İçimize kanıyoruz durmadan.
Sokakları dolduran kara bir kalabalık var. Aklı başında olmak değil, AKbaşlı olmak alkışlanıyor. Bu ortaçağdır demeye kalmadan kara kalabalık karalıyor.
Karayı ak diye pazarlarken alçaklar
Sokakları dolduran kara bir kalabalık var. Aklı başında olmak değil, AKbaşlı olmak alkışlanıyor. Bu ortaçağdır demeye kalmadan kara kalabalık karalıyor.
Karayı ak diye pazarlarken alçaklar
Utancından ala kaçmış aklı başında insanlar