Aylardır not paylaşımı dışında bloğa bir şey yazmadığımı
fark ettim. Epeydir sürdürdüğüm bir adeti yazılaştırmak aklıma geldi. Geçen
haftanın haberlerinden bahsetsem nasıl olurdu mesela..Yurt dışında haftalık
gazete kavramı vardır biliyorsunuz. Bir ara TR'de de denenmişti galiba. Özellikle internet sonrasında gazeteler
güncel haber paylaşımından ziyade derli toplu, güvenilir ve farklı haberlere
yönelmeye başladı. Haftalık gazeteler bu alternatiflerden biri. Kısa bir
yolculuk yapalım bakalım geçen haftanın dikkatimi çeken ve ilk aklıma gelen 10 başlığında neler vardı:
MAHMUT HOCA
Münir Özkul’un aramızda olmamasına artık alışılmış olsa da tamamen kaybetmek üzücüydü. Siyaset üstü
kalabilmiş nadir “ortak değerlerimizden” birini kaybettik. Oynadığı rollere can
katan bir büyük sanatçı olarak pek çok
karakteri ve sahneyi hafızalarımızda ölümsüzleştirdi. O karakterler ki bizler için gittikçe kirlenen bir geleceğin temiz geçmişleri gibiydi.
Münir Özkul deyince çok efsane sahne geliyor akla ama benim için “Milyarder” filminde hasta eşiyle tek başına, herkesten
uzak, yıkık dökük bir kulübede yaşayan biletçi Mahmut hoca karakteri bir
başkadır. Kalabalığın kirletemediği sade, sadık ve bilge insan deyince hep onun
sahneleri aklıma gelir. Zihnimde izinden
gidilecek bir anıt, fırtınada yol gösterecek bir deniz feneri olarak kalmaya hep devam edecek.
Bu yazıya sığmayacak bir sitemim var Münir Özkul hakkında. Bunca yayınevinin
olduğu bir ülkede bir Münir Özkul biyografisi yayınlanmamış olmasını ayıplıyorum. Kültür bakanlığının cami yapımı ve restorasyonundan başka işleri de olmalı uygar bir ülkede. Maalesef doğru dürüst bir belgeselini bile yapamamışız. Münir abi bizi affeder biliyorum
ama biz kendimizi affetmeli miyiz sizce…
MANUKA VE BAKLAVİÇKA
Bu hafta Avustralya ile Yeni Zelanda bir bal çeşidinin ticari isim hakkı için karşı karşıya geldi. Manuka balı denilen balın sadece Zelanda'da çıktığı iddia edilse de Avustralyalılar kendi ürettiklerinin de içerik olarak hiçbir farkı olmadığını savunuyor. Bu tartışma bana Türkiye ile Yunanistan'ın sık sık baklavanın ticari isim hakkı üzerindeki tartışmasını anımsattı. Yok baklavayı ben buldum, yok yoğurdu bulan Yorgo’dur yok o
şarkının aslı Yunancadır falan filan. Bitmez bu kavgalar. Bana sorarsanız oradakiyle buradaki baklava arasında pek bir fark yok. Ülkeden ziyade ustaya dolayısıyla dükkana göre tad değişiyor.
Yıllar önce Yunanistan'la Türkiye arasındaki baklava tartışmaları sırasında bir gün Bulgaristan'dayım. Baktım bizim sladkarnitsa'ya baklava gibi bir şey gelmiş. Bu ne dedim. "Baklaviçka" dediler. Bir gülme aldı beni tabii. Biraz yakından baktım, adamlar farklı yapmış, siyah ve beyaz çikolata ilave etmişler. Kadın tanıdıktı bir parça verdi, amanın, o nasıl lezzet. Dedim ver birer kilo gospoja. Nasıl güzeldi anlatamam. Hele beyaz çikolatalısı...O günden beri baklava tartışmaları gündeme düştüğünde hep düşünürüm, "acaba biz Yunanistan'la didişirken, Bulgaristan aradan"baklaviçka'sıyla çıkabilir mi? Avustralya ile Yeni Zelanda için de aynısı geçerli. Şimdi ister misiniz bunlar tartışırken aradan Papua Yeni Gine sıyrılsın :)
ASSANGE - EKVADOR - HACKTIVISTS
Blogda Laura Poitras’ın çektiği belgeselin notlarını
paylaştığım Julian Assange 6 yılı aşkın süredir Ekvador elçiliğinde yaşamak zorundaydı
çünkü çıkar çıkmaz tutuklanma riski vardı. Zaten belgeselin ismi de
hatırlayacağınız gibi “Risk” idi. Bu hafta Assange, Ekvador vatandaşlığına kabul
edildi. Bakalım elçilikten ne zaman çıkabilecek.
Diğer yandan Snowden artık Rusya’ya iyice alıştı herhalde. En son eşini de yanına aldırmıştı. Chelsea Manning cephesindense sürekli şaşırtıcı haberler gelmeye devam ediyor. Wikileaks'e belge sağlamak suçundan 7 yıl hapis yatan ve bu arada cinsiyet değiştiren Manning bu hafta senatör adaylığı için başvuruda bulundu.
Gönül
isterdi ki Aaron Swartz’da bir şekilde başka bir ülkede olsaydı ama yaşamına devam
etseydi. Olmadı maalesef. Saygıyla anıyoruz.
Hacktivism'in takipçisiyiz efenim.
BOĞAZİÇİ ŞANGIR ŞUNGUR
Rahmetli Salah Birsel'in "Boğaziçi Şıngır Mıngır" kitabında bahsettiği güzellikler çok geride kaldı. Memlekette kırılıp dökülmedik değer bırakmamak üzere
saldırılar tüm şiddetiyle devam ediyor. Son olarak Boğaziçi Üniversitesi dayak yedi.
Bu olayda benim en çok ayıpladığım koltuklarına çakılıp kalan Boğaziçi Mezunları Derneğinin üyeleri oldu. Öğrenci olsanız anlarız, çekindiler başlarına bir şey
gelmesinden deriz. Yaşını başını almış, kariyerli, birikimli insanlarsınız. Kendi mekanınızdasınız. Suratınıza söylenen bu laflara bir tepki veremediniz mi? Ne gezer, bir de üstüne
alkışladınız. İçinizden salonu terk edecek 5-10 adam çıkmadı mı?
AKP genel başkanı doğru söylüyor. Böyle bir
hakaret karşısında tepki verecek insanlar yetiştiremediyseniz, kendini kurtarmış mezunlarınız bu
lafları afiyetle yemekten gocunmuyorsa, bir de üstüne alkış tutuyorsa, milliliklerini bilmem ama sağlam insanlar yetiştiremediğiniz ortada demektir. Şikayet etmeye yüzünüz olabilir mi? Müstahaktır.
TRUMP - NORVEÇ - GÖÇMENLER - PETROL - ARAPLAR
Trump “boktan” ülkelerden göçmen kabul edeceğimize Norveç
gibi ülkelerden insan getirelim çıkışı yaptı. Özellikle dümyanın en tehlikeli ülkelerinden biri olan El Salvador'a geri gönderilmesi planlanan Amerika'ya sığınmış 200.000 kadar insan korku içinde bekliyor. Kamuoyu bu aşağılamaya ateş püskürdü. Norveç'liler ise gururlu bir şekilde dalga geçti. Aslında ilk cümle olmasa ikinci cümlede
haklıydı adamcağız.
İskandinav kültürü, Batı Avrupa ve Amerika gibi ülkelerin ötesine geçmiş durumda. Hani biz Avrupa Birliği peşinde koştuk ya yıllarca, Norveç bugün herkesin gıptayla baktığı o birliğin üyesi değil. Çok tartışıldı ve oylandı ama sonunda reddetti adamlar, kendi kendilerini düzeltebilecek onurlu bir duruş sergileyebildiler. Kabul görmüş yalanlar vardır, petrol zengini tüm ülkelerin geri kaldığı, petrolün insanı hazıra alıştırdığı iddia edilir. Norveç, petrolü ve doğal gazı milletinin mutluluğu için kullanma iradesini ve becerisini gösteren ve sürekli bir başarı yakalayabilen tek demokratik ülke. Venezuela bir şeyler yapmaya çalıştı ama olmadı. Norveç'in hikayesi ufak tefek hatalarına takılmak yerine örnek alınması gereken bir genel başarı öyküsü. Anlıyoruz ki sorun petrolde değil Araplar'daymış. Araplar demişken, bu hafta terör olayları ve çatışmalar dışında gazetelere Suudi Arabistan'da kadınlara ayrı erkeklere ayrı otomobil fuarı düzenlemek gibi bir haberle geçebildiler. Üstelik daha 2017'nin sonunda kadınlarına araba kullanma izni vermiş bir ülke için bu büyük bir reformdu.
AKP ÖRGÜTÜ - FAIL-SAFE - HUKUK - NEKROFİLİ
Ümit Kocasakal’ın tabiriyle hafta başında çıkan bir kralnameyle
AKP milislerinin her türlü şiddet eyleminin önü açıldı. Sivil vatandaşın
gelecekteki terörist eylemlere karşı yaptığı öldürme de dahil her türlü
fiiliyata önceden af geldi. Yani, köyünüz yakınına maden istemeyip eylem yaparsanız bile terörist ilan edilip dokunulmazlığı olan milislerin kurbanı olabilirsiniz. Yancılara yeni bir af-yon! Mantıkla açıklanamayacak bir hukuksuzluk. Türkiye’de onyıllardır ırzına geçmeye doyamadığımız
hukuk çoktan sereserpe yere serilmiş durumda ama hala toplumsal bir nekrofili
ayininin kendinden geçmiş fanatikleri gibi cansız bedenine darbeler indirmeye
devam ediyoruz.
Yine hafta içi, 2015’ten bu yana silah ruhsatı alanların
sayısının 2 milyondan fazla olduğu haberi yayınlandı. Anayasa mahkemesinin salıverme kararı yok sayıldı. Bunları bir araya getirirseniz, bence AKP örgütü seçimlerde
bir kazaya uğrarlarsa Gülen Cemaati hile yaptı deyip milislerini sokağa dökmeyi
ve işi karambole getirip seçimleri iptal etmeyi düşünüyor olabilir. Karşı çıkan
herkesi de her zamanki gibi terörist olmakla suçlayacak. Yani bir fail-safe
adımı bu. Acil durumda başvurulacak bir son çare. Hazırlıklı olmakta fayda var.
NAPO - BÜYÜKNOHUTÇULAR - 188 - ANTARKTİKA
Doğa koruyucuları açısından 2018 iyi başlamadı. Peru'da bir çevreci olan 50 yaşındaki kısaca Napo olarak bilinen José Napoleón Tarrillo Astonitas kendi evinde ve eşinin yanında öldürüldü. Gözlüklü ayılarıyla meşhur Chaparri yaban hayatı koruma alanının peşindeki arazi mafyasının işi olduğu ve daha önce de cinayet işledikleri yönünde iddialar ayyuka çıkmış durumda. Özellikle Güney Amerika ve Hindistan çevre cinayetleriyle sık gündeme gelen bölgeler.
2017 yılında, kayıtlara geçtiği kadarıyla dünyada toplam 188
çevreci öldürülmüş. Bunlardan ikisi Antalya’daki evlerinde öldürülen 61 yaşında
bir karı koca Türk: Ali Ulvi Büyüknohutçu ve Aysin Büyüknohutçu. Finike’de
yıllardır taş ve mermer ocaklarına karşı mücadele eden çiftin katili cinayet
sonrasında yakalandı. Bir mermer ocağı şirketinin verdiği para karşılığı
öldürdüğünü itiraf etti. Herkes duruşmada anlatacaklarını ve azmettiricilerin
ortaya çıkacağını beklerken, katilin hapisteyken kendini eşofman lastiğiyle
asıp intihar ettiği söylendi. Olay
kapanıverdi. Doğasever çift öldürüldükleriyle kaldı.
Her şeye rağmen olumlu adımlar da atılıyor. Yine bu hafta Antarktika
denizinde Almanya’nın 5 katı büyüklükte
bir yaban hayatını koruma alanı oluşturmak için kampanya başlatılıyor. Bugüne
kadarki en büyük koruma alanı olması planlanıyor. Yıllar önce "The Arrival" (1996) diye bir filme
gitmiştim Kadıköy'de. Orada alıntılanan bir laf vardı: “Tüm radikal değişimler önce
kutuplarda kendini gösterir” diyordu. Umarım bu korumalı bölgeler kutuplardan
ekvatora doğru genişleyerek devam eder. Fakat pek ümidim yok.
WEINSTEIN - TACİZ - WOODY ALLEN - #MeToo
Harry Weinstein olayıyla birlikte özellikle kadınların
sürüklediği #MeToo hareketi bu sefer
Woody Allen’ı hedef aldı. Woody Allen’ın Mia Farrow’la birlikte evlat edindikleri kızları Dylan Farrow'un cinsel saldırı
açıklamalarıyla bir kampanya başladı ve pek çok oyuncu bir daha onunla
çalışmayacaklarını açıklamaya başladılar. Buna karşılık Catherine Deneuve
flörtöz yaklaşımlarla tecavüzcüleri aynı kefeye koymanın doğru olmayacağını
söyledi. Liam Neeson olayın iyice cadı avına dönüştüğünü yazdı. Bana sorarsanız
insan haklarını doğru dürüst uygulayabilirsek, ayrıca kadın hakları diye bir
kavrama gerek yok. Kötü niyetli erkekler kadar kötü niyetli kadınlar da var
maalesef. Bu arada Dylan Farrow'un Allen’a yeterince tepki göstermeyen sektöre siteminde kullandığı bir cümle önemliydi: “The truth is hard to deny but easy to ignore” Reddedilemeyecek bir gerçeğin kolayca görmezden gelinmesi…Günümüzde çok sık başvurulan bir kişiliksizlik…
Bu tartışmaları gördükçe düşünmeden edemiyorum, hiçbir mücadele vermeden çağının ötesinde haklara sahip olan Türk kadınlarının önemli bir kısmı bugün bu haklara ihanet etmeseydi, ülkemizde farklı şeyler konuşuyor olabilirdik. Şahsiyetli ve çağdaş insanlar yetiştirelim de ister kadın ister erkek olsun.
İSTAKOZ HAKLARI
Türkiye yıllardır hayvanları mal sayan kanunlarla yönetilen
bir ülke. Sadece bu bile başlıbaşına bir utanç kaynağı. Yıl olmuş 2017. Statünün değişmesi için hala yeni
kanun bekliyoruz. İsviçre ise bu hafta başka bir
kanun çıkarıverdi. Dedi ki adamlar, "yahu biz bu istakozları pişirirken canlı
canlı kaynar suya atıyoruz, ya acı hissediyorlarsa?" Aslında istakozların acıyı
insanlar gibi hissedip hissetmedikleri tartışmalı bir konu ama böyle bir
konuda bile hiç lafı eveleyip gevelemeden istakoz gibi böcekten sayılan bir hayvanı
bile koruma altına alıverdiler. Artık önce şoklanacaklar sonra kaynar suya
atılacaklar. Sevinmeli miyiz? Bilemedim...
SONER YALÇIN VE İLBER ORTAYLI
Soner Yalçın’ın Türkiye’deki tarım politikaları ile ilgili
araştırma ürünü kitabı "Saklı Seçilmişler" ve İlber Ortaylı’nın "Gazi Mustafa Kemal Atatürk" isimli
eserleri de geçen hafta TR'de çıkan kitaplar arasında gözüme çarpıp okumak için listeme
dahil ettiklerim oldu.