13 Ekim 2017 Cuma

Strangers on a Train (1951) - Hitchcock Filmi


Konusuyla ilk anda insana ilginç gelen bir film. Birbirini tanımayan iki adam trenle yolculuk ederken tanışıyor: Guy Haines (Farley Granger) ve Bruno Anthony (Robert Walker). Guy, senatörün kızıyla evlenmek isteyen ama karısı boşanmak için ayak direyen bir tenis oyuncusu. Bruno ise annesinin kuzusu bir karakter, babasından nefret ediyor. Trende konuşurlarken Bruno “double murder” fikrini açıyor. Aslında zekice: “Şimdi ben senin karını öldürsem, sen de benim babamı, ikimiz de rahat ederiz. Kimse şüphelenmez ve bizi yakalayamaz çünkü hiçbir bağlantımız yok, birbirimize tamamen yabancıyız” diyor. Guy önce delice olduğunu düşünse de Bruno günler sonra kendi kendine planı uygulamaya koyuyor ve adamın karısını öldürüp, onu da babasını öldürmesi için sıkıştırmaya başlıyor.

Filmin başlangıcında trende birbirlerini fark edip tanışmaları otururken ayaklarının çarpması sonucu oluyor. Sonrasında ise filmin sonuna kadar bu “ayağı ayağına dolaşmış” adamların debelenmesini izliyoruz.

Başroldeki Farley Granger'ı bir başka Hitchcock filmi olan Rope filminde (bence bu filmden daha iyidir) iki katilden daha dengesizi Philip rolünde izlemiştik. 

Patricia Highsmith’in (Ripley serisi) 1950 tarihli ve aynı adlı romanından uyarlama. Bana sorarsanız konunun çekirdeğinin  ilginç olması senaryonun kusurlarını hafifletiyor. Film romandan bilhassa sonuyla ve homoseksüelliğin gösterilmemesiyle ayrılıyor.

Aslında Amerikan yapımı “Fan” filminin de öncülü sayılabilir çünkü Bruno tenis oyuncusunun hayatını gazetelerden ayrıntısıyla takip eden bir hayranı. Doppelganger motifinin sinemadaki erken dönem örneklerinden. Bruno karakteri biraz abartılı resmedilmiş. North by Northwest (1959) ya da The Man Who Knew Too Much (1956) gibi birkaç defa seyrettiğim klasiklerin 2 tık gerisinde ama seyredilir. 


Bruno

Guy































Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...