Michael Schumacher'in yazdığı Will Eisner'in yaşamını anlatan Will Eisner: A Dreamer's Life in Comics kitabını okurken tuttuğum notları minik bir yazı dizisi haline getirdim. Eisner konusunda Türkçe internette maalesef kaynak yok gibi. Dolayısıyla birkaç bölüm halinde burada paylaşacağım.
“The city, to me, is a big theater. It’s a never-ending
source of story, largely because there’s a concentration of human beings who
are impacting on each other. And each human carries with him, or her, a whole
story. It’s a struggle for existence.” Will Eisner
Eisner’in babası Shmuel Eisner Yahudi kökenli bir ressamdı. Viyana’dan
Amerika’ya geldiğinde İngilizce bilmemesine karşın bir çok iş fırsatıyla karşılaşacağını
düşünüyordu. Ev duvarlarına, tiyatro oyunlarına manzara resimleri çizerek
hayatını kazanmaya çalıştı. Annesi Fanny Ingber ise Romanya’dan göç etmiş bir
Yahudi ailenin kızıydı. Küçük yaşta yetim kaldıktan sonra üvey kız kardeşinin
yanında ev işlerine koşturularak yaşıyordu. Eisner’e göre uzaktan akrabaydılar
ve görücü usülü tanıştırıldıktan sonra evlendiler.
William Eisner ilk çocuklarıydı (1917). Annesi ve babası
geçim sıkıntısı sebebiyle sık sık tartışırdı. Baba Sam eşinin şikayetlerine pek
aldırmaz, şiddetli kavgalara dönüşmesine izin vermezdi. Bu tartışmalar sırasında Eisner
odasına çekilir kitaplara gömülürdü. Baba Sam pek çok işe girip çıktı. Kendi
işini kurmayı denedi. Ama bir türlü istediği düzeni oturtamadı. Ekonomik
sıkıntılarla kirayı ödeyemedikleri için sık sık ev değiştirmek zorunda
kaldılar. Her taşınma Eisner için yeni zorluklar anlamına geliyordu.
Yaşadıkları yerlerde İrlandalılar ve İspanyollar ağırlıktaydı ve Yahudiler
sevilmiyordu. Babası kavga etmemesini öğütlemesine karşın sık sık
arkadaşlarıyla yumruklaşırdı. Eisner dönemin pek çok Yahudi sanatçısı gibi ismini
değiştirerek saklanmayı tercih etmedi.
Eisner’in ailesi Yahudiydi ama Musevilik açısından liberal bir yaklaşımları vardı. Bir gün ailece havraya gittiler ama paraları
yetmediği için merdivenlere oturtuldular. Eisner bu olayı asla unutmadı.
Eisner çocukluk döneminde “ucuz dergilere” (pulp magazines) meraklıydı.
Ailesinden gizli gizli odasına kapanır bunları okurdu. Bu dönem karşılaştığı
Kızılmaske ve Shadow gibi karakterlerin üzerinde çok etkisi oldu. Kullanılan
kağıt en kötü kalite olduğu için bunlara “ucuz “pulp” ismi takılmıştı. Okurken
hemen dağılan ve genelde belli bir türe yönelik dergilerdi. Çizimler nispeten
az olur, yazıyla doldurulurdu. Bunları okuyarak Eisner kısa hikaye teknikleriyle
tanıştı ve bu anlatım formunu kendine yakın hissetti. O dönem bu dergilerde
çizimlere daha çok para ödenirdi. Çizimden çok yazı olmasının sebebi de buydu. Herkesin hayali
kaliteli dergilerde illüstratör olabilmekti. Bu şansı bulamayanlar “ucuz”
dergilerde tutunmaya çalışıyordu. Sinema’nın da Eisner üzerinde etkisi çok
oldu. Yazılı ya da görsel, esas ilgisini çeken hikaye idi. Sonraki yıllar
diğerlerinden ayrılmasını sağlayacak en önemli neden işte bu hikaye tutkusuydu.
Çizime olan merakı yaşıtları arasında kendine bir yer
bulmasını da sağladı. Atlantiği ilk kez geçen Lindbergh herkesin kahramıydı o
dönem. Eisner onun ve uçağı Saint Louis’nin resimlerini çizerek arkadaşları arasında popüler oldu. İlkokulun sonuna geldiğinde ailesinin geçim sıkıntıları
iyice ağırlaştı. Ekonomik depresyon yılları başlamıştı. “As always, my father
seemed to be right in the eye of the disaster” diyordu. İşsizlik patlamasının
Amerikan halkı üzerindeki etkisi büyük oldu. İşini iyi yapma bilinci gelişti. Herkes
elindeki işe sıkı sıkıya yapıştı. İş disiplini zirve yaptı. Stan Lee kendi iş
hayatındaki disiplinin köklerinin de bu yıllara uzandığını söyler.
1930 yılında Eisner sokaklarda gazete satarak ailesine katkı
yapmaya başladı. Yaz kış demeden soğuklarda dahi bu işi yaparak rekabet konusunda
ilk deneyimlerini kazandı. O günlerde gazetelerin çoğunda bant çizgiromanlar çıkıyordu.
Eisner’in favorileri Segar’ın Thimble Theatre, Herriman’ın Krazy Kat, Alex
Raymond’un Flash Gordon ve Milton Caniff’in Terry and the Pirates idi. Bunları
detaylı birşekilde inceler, çizerlerin tekniklerini kapmaya çalışırdı. Artık
sanat küçük Eisner’in hayatındaki yerini genişletmeye başlamıştı. Bulduğu bir plakadan kendisine çizim masası yaptı. Babası onu anlıyor ve destekliyordu. Beraber parka
gidip manzara resimleri yaparlardı, Metropolitan Sanat Müzesine gidip klasik
resimleri incelerlerdi. Müzenin güzel bir uygulaması vardı. Ekstra para
verildiğinde sanatçı adaylarının müzedeki eserleri çizmesine izin verilirdi. Bu
seansların da Eisner’e büyük katkısı oldu.
Eisner'in orta öğrenimi için seçtiği okul tam isabet oldu. Bronx
New York’taki DeWitt Clinton okulu. İleride meşhur olacak pek çok kişi DeWitt
Clinton’un sıralarından geçti. Örneğin Stan Lee ve Bob Kane de bu okula gitti.
Eisner okulun dergisi Clintonian’da çalışmaya başladı. Çalışmalarını paylaşma
imkanı bulmuş oldu. Tiyatro kolunun oyunlarına da resimleriyle destek verdi.
Yine okulun edebiyat dergisine karkıları oldu. Posterler tasarladı. Bir
arkadaşıyla bağımsız olarak Hound and the Horn isimli bir edebiyat dergisi
çıkardı. Bir yandan da bir matbaa da çalışmaya başladı. O dönem geçim derdinden
kurtulmak için “syndicated cartoonist” olma hayali vardı. Babası oğlunun
çalışmalarına hep destek verdi. Eisner prestiji yüksek Art Students League of
New York kursuna yazıldı. Bir gün kursta çıplak poz veren kadınları resmettiği ortaya
çıkınca annesinin protestosuna karşı onu koruyan yine babası oldu. Bu
kursta Bridgman ve Brackman gibi iki yetkin ustadan dersler aldı. Bu derslerin sanatına
bilhassa anatomi açısından büyük katkısı oldu.
Eisner’in kuzeni büyük bir boks antrenman salonu işletiyordu.
Onun aracılığıyla Joe Palooka’nın yaratıcısı Ham Fisher ile bir randevu
koparttı. Buluşma yerine gittiğinde kapıyı James Montgomery Flagg açtı. Meşhur
Sam Amca resminin çizeriydi ve bir efsane sayılıyordu. Flagg onu içeri davet
etti, biraz sohbet ettiler. Eisner çok heyecanlanmıştı. Derken Fisher geldi.
Bir günle işi kaçırdığını söyledi.
Eisner’in okul yaşamı karışıktı. Popüler sayılırdı. Girişken
bir gençti ve çizdikleri beğeni topluyordu. Kızlara karşı utangaç olduğu için
iki çift olarak dışarı çıkmayı daha çok severdi. Bu konuda en güvendiği
partneri ise sonradan Batman’in yaratıcısı Bob Kane olarak bilinecek Bob Kahn
idi. Kahn da çizime meraklıydı ama Eisner onu bu açıdan zayıf bulurdu. Kahn kız
ayarlama konusunda yetenekli olduğu için gevezeliklerini tolere ederdi. DeWitt
Clinton okulunda çok tecrübe kazanmasına karşın yıllar sonra diplomasını
alamadığını, üniversiteye gitseydi bambaşka bir sanatçı olabileceğini
açıklayacaktı.
Piyasada durum karışıktı. Reklam ajanslarında Yahudi
düşmanlığı hakim olduğu için Yahudi sanatçılar çizgiroman işine giriyordu. Yığınla
firmaya iş başvurusunda bulundu. Defalarca reddedildi. Önemsenmedi. Bu günler için Eisner şöyle söyler:
“One of the
difficulties of this business is that you have to learn to deal with rejection”
Will Eisner
Gelecek yazı: Eisner çalışma hayatına atılıyor