Geometri dersinden kalması okulu bırakmak için Eisner’e
bahane oldu. Zaten hem çalıştığı matbaada hem de akşamları gittiği sanat
kursunda yapmak istediği işle ilgili yeni şeyler öğreniyordu. 18 yaşındaydı ve
yeteneklerini sergilemek için yanıp tutuştuğu için iş hayatına atıldı. Önceleri
yeni başlayanların çoğu gibi başvuruları reddedildi. New York American’ın
reklam bölümünde iş buldu. Gazetenin kenarlarındaki minik reklamlar için
illüstrasyonlar yaptı. Maaşının yarısını ailesine veriyordu. Gece olduğunda gazete
binasının terasına çıkıp ışıklar ve gölgelerle dolu sokakları seyretmekten
büyük zevk alırdı. Maaş düşük olduğu için yeni bir iş arıyordu. Yahudi kadınlara
yönelik bir dergide iş buldu ama başarılı olamadı. Kadınların görmek
istediklerine yönelik fazla fikri yoktu.
Bob Kahn’la tesadüfi bir karşılaşmaları herşeyi değiştirdi.
Kahn o dönem her yere tek karelik mizahi çizimlerini satıyordu. “Wow, What a
Magazine” isimli bir dergiden bahsetti ve birçok tanıdığının işlerini
yayınladığını söyledi. Eisner hemen portföyünü alarak dergiye gitti. O zamanki
çoğu çizgiroman dergisi gibi bakımsız bir işyeriydi. Her sayı son sayı olabilir
endişesiyle işler yürüyordu. Editör Samuel Maxwell Iger isimli bir adamdı. “Jerry”
olarak çağrılmaktan hoşlanıyordu. Dinamik bir insandı ve her türlü işle
ilgilenen ticari ilişkilere yatkın bir insandı. Aslında sanattan pek anlamadığı
söyleniyordu ama ihtiyaç olursa işin sanat kısmına da dahil oluyordu. Hava
atmaktan hoşlanırdı ama söz konusu “satış” olduğunda güvenilir görülüyordu. İlk
görüşmelerinde Iger vakti olmadığını söyledi ama Eisner peşini bırakmadı. Birlikte
matbaaya gittiklerinde basımda bir sorun yaşanıyordu. Herkesi çaresiz bırakan
sorunu Eisner çözdü ve böylece göze girerek işi kaptı. Iger onu yapım sorumlusu
yapacaktı ama sonra çizim portföyünü görünce
Eisner’in teklif ettiği Haggard tarzı bir çizgiromana tamam dedi. Bu iş Wow
dergisinin Ağustos 1936 sayısında çıktı.
Daha da önemlisi, o sayının kapak illüstrasyonunu da o yapmıştı. Eisner şevke
geldi ve dergi için pek çok karakter yaratmaya başladı: Indiana Jones benzeri Scott
Dalton, bir dedektif hikayesi olan Harry Harry ve kılıç kavgalarıyla ilgili
Milton Caniff eserlerine benzer The
Flame. Fakat bu iyimser hava fazla sürmedi. Wow dergisi kapandı ama Eisner ile
Jerry Iger’ı tanıştırarak görevini yapmış oldu.
Eisner çizgiroman işinin doğuşuna ve gelişimine şahitlik eden
nesildendi. Yeni neler yapabileceğini düşündü. Çizgiromanın geleceği olduğuna
inanıyordu. Sonunda kapı kapı dolaşmaktansa kendi işini kurmaya karar verdi.
Çizgiroman dergilerinin sayısı sürekli artıyordu ve çizgiroman sanatçıları
çoktu. Yayıncılar acilen yeni materyal bulmak zorunda kaldığında onlara
yardımcı olabilecek bir servis düşündü. Fason işler yapıp yayıncılara
satabilirdi. Üstelik bu şekilde tek bir yayıncıya bağlı olmayacaktı. Fakat bir
sorunu gözardı etmemek gerekiyordu. Eisner’in iş bağlantıları yoktu. İdari
işleri götürebilecek ve Eisner gibi yeniyetme bir gençle çalışmayı kabul
edecek bir ortağa ihtiyacı vardı. Bu isim Jerry Iger’dan başkası olamazdı. Iger
boşanmak üzereydi ve Wow dergisi kapandığından beri doğru dürüst bir iş
yapmamıştı. Hem paraya hem de morale ihtiyacı olan zamanlardan geçiyordu. Bir
restoranda buluştular. Sonradan Eisner bu
buluşmayı The Dreamer albümünde resmetti. Eisner’in şirkete koyduğu 30 dolar
sermaye ile küçücük bir büro tuttular. Böylece Eisner and Iger Studio kurulmuş
oldu.
EISNER AND IGER STUDIO
Aslında Eisner’ın aklına gelen fikir orijinal değildi. Harry
Chesler gibi bu işl yapan başkaları da vardı. İşleri zordu. Çizgiroman, sanatın
en adisi olarak görülüyordu.Çizerler illüstratörlüğe terfi etme derdindeydi. Çizgiroman
kirli bir kelimeydi. Çizer Nick Cardy arkadaşı Jim Mooney ile arasında geçen
bir konuşmada o dönem için şöyle söyler: “Pezevenk olsam anneme söyleyebilirdim
belki ama çizgiromancı olduğumu söyleyemem”. Çizgiroman sanaçıları adeta bir "getto halkı" gibiydi. Yaptıkları işten utanırlardı. Mesela ajansa bağlı
(syndicated) daily newspaper sanatçıları bile çizgiroman kitaplarındakileri
aşağı görürdü. Eisner bu vaziyeti şöyle
ifade ediyor: “We were living in an environment that led us to believe that we
were subhuman”.
Eisner kurdukları stüdyoya çok emek verdi. Yayıncıların
siparişlerini yetiştirebilmek için bazen 3 kişilik çalıştığı olurdu. Iger’a yayıncılarla
konuşurken stüdyoda 5 kişinin çalıştığını söylemesini tembihlerdi. Bu yüzden
yaptığı işlere farklı farklı imzalar atıyordu. Bunlardan birine Willis R.
Rensie yazmıştı. Aslında kendi isminin tersten okunuşundan başka bir şey
değildi. Özellikle Spencer Steele ismini çok severdi. O dönem diğer çizgiroman
sanatçıları genelde savruk bir hayat yaşadığı için siparişlerini geciktirirdi.
Eisner ve Iger bu açıdan iyi bir şöhrete sahipti ve diğerlerine tercih
ediliyordu. Çocukluk yıllarında durmadan okuduğu ucuz yayınlar işine yarıyor,
her türde hikayeler yazıp resimleyebiliyordu. Özenli çalıştığı için Iger ona
hep takılır ve sanat yarışmasına katılmıyorsun derdi. Bu azimle stüdyoları
piyasada yer edinmeye başladı. Dönemin önemli yayıncılarından Editors Press
Service (başında CIA ajanı olduğu da söylenen Joshua Powers vardı) müşterileri
oldu. Bu büyük şirketin çalıştığı dergilerden biri olan ve haftada bir
İngiltere ve Avustralya’da çıkan tabloid Wag’de birçok işleri yayınlandı.
Eisner, Flame isimli çizgiromanı Hawks of the Sea yaptı ve Yarko the Great (sihirbaz
bir dedektif’in maceralarını anlatıyordu) ile birlikte burada yayınladı. Sonraki
söyleşilerinde Hawks of the Sea’de ilk kez istediği gibi bir şeyler yapmaya
başladığını söyleyecekti.
Eisner and Iger studio piyasaya gireli henüz birkaç ay
olmuştu ama Joshua Powers’ın İngiliz partneriyle ayrılmasından sonra Wags
dergisini kaybetmekten korkarak yurtdışındaki bağlantılarını kaybetmemek için kendi
çizgiroman ajanslarını (syndicate) kurdular: Universal Phoenix Features
Syndicate. Önemli bir karar alarak yerel gazetelere de el atmak için bir sistem
planladılar. Küçük gazeteler çizgiroman bantları yayınlamak isteseler de büyük
ajansların saha sınırlamaları sebebiyle zor oluyordu. Popüler çizgiromanlar ajansların
kısıtlamalarıyla belli bir bölgede sadece bir gazetede çıkabiliyordu. Bu da küçük
gazetelerin çizgiromana erişimlerini sınırlıyordu. Eisner ve Iger bu konuda bir
cinlik yaptılar. İki tane satış temsilcisi işe alıp bunları Doğu Sahiline gönderdiler.
Beş karelik çizgiromanların son karesi gazetenin alacağı yerel reklam için boş
bırakılıyordu. Eisner ve Iger bu parayı alacak, çizgiroman gazeteye bedavaya
gelecekti. Fikir harikaydı aslında ama paraların toplanması noktasında sistem
yürümedi. Neyse ki esas müşterilerinde bir aksaklık yoktu. Bir süre eski düzende devam ettiler. Fakat çizgiroman piyasasını sallayacak "süper" devrim artık çok yaklaşmıştı.
Gelecek Yazı: Superman’in doğuşu ve etkileri