Virüs Gezegeni kitabının ikinci baskısı Chicago
Üniversitesi Yayınlarından 2015 yılında çıktı. Ayrıntıya girmeden viroloji
tarihi ve günümüz salgınlarını özetlemesinin yanında, esas olarak virüslerin ne
oldukları ve hem dünyamız hem de insanlar açısından önemleri gayet anlaşılır
şekilde ortaya konmuş.
Yazar Carl Zimmer New York Times gazetesinde köşe sahibi, NG
ve diğer pek çok dergiye de katkıda bulunuyor. 2015 yılı itibariyle 13 kitabı
var. Yale Üniversitesinde bilim ve çevre konusunda yazı yazma dersleri veriyor.
Özetle viroloji tarihiyle giriş yaptıktan sonra virüslerin
her yerde ve her şartta varolabilen milyonlarca çeşide sahip mikroorganizmalar
olduğunun altı çiziliyor. Ebola, kuş gribi, domuz gribi, AIDS gibi virüslerin
kökeni ve yayılışı anlatılıyor. Okudukça anlaşılıyor ki adeta virüslerin hakim
olduğu bir gezegende yaşıyoruz. Soluk alıp verirken bile bir yandan virüsleri
alıp veriyoruz. Reasortman denilen “viral çiftleşme” konusu kolayca anlaşılıyor.
Buna göre şu andaki virüslere insan adapte olmuş durumda ama virüsler sürekli
bu sistemi hackleyecek yollar bulmaya çalışıyorlar. Reasortman şeklindeki genetik
madde alış-verişiyle daha güçlü nesiller ya da silahlar yaratmak için adeta
deneme-yanılma yöntemiyle çalışan bir bilim adamı gibi didinip duruyorlar. Normalde
domuzdan domuza geçemeyecek bir virüs, farklı bir virüsten ya da canlıdan alıp denediği yeni
bir gen sayesinde güçlenip bunu başarabiliyor. Sonra bir başka anahtar kod
yaratarak insana da geçmenin bir yolunu bulabiliyor. Reasortman yoluyla gen
değiş-tokuşunu virüsler arası okey oyununa da benzetebiliriz. Sürekli taş
deneyerek daha kolay sağ kalabilecekleri bir tamamlanma süreci olarak
bakılabilir bu duruma. Mesela 2009 domuz gribi tam da böyle bir salgın. 250.000
insanın canını aldı.
Antibiyotiklerin aşırı kullanılmasıyla direnç oluşumlarına
karşı bakteriyofaj virüslerin yine gündeme gelmeye başladığına değiniliyor.
Mesela bir litre deniz suyunda yüz milyar virüs yaşadığını öğreniyoruz. Daha da
ilginci dünyadaki fotosentezin %10’u viral genler sayesinde gerçekleşiyor. Bu da
aldığımız her 10 nefesten birinin virüslerin doğrudan ya da dolaylı üretimi
olduğu demek.
Aslında insan gibi tüm canlı organizmaların genetik materyalinin,
milyonlarca yıldır anlamlı ve işler bir organizma oluşturabilecek şekilde
virüslerle inşa edilmiş olabileceği fikri artık deli saçması gibi gelmiyor.
Aslnda biz ve onlar yok, sadece sürekli bir DNA değiş-tokuşu ve birbirine
karışma söz konusu. Virüsler ne düşmanımız ne de dostumuz, birlikte yaşamanın
yollarını bulmamız gereken dünyanın vazgeçilmezlerinden birisi .
Bu konulara ilgisi olanlara tavsiye ederim. Türkçe’ye
de çevrilmiş.