Hannibal’ın çocukluk ve gençlik yılları ilgi çekici ve çok
geniş bir hareket alanı sunmasına karşın film beklentimi karşılamadı. Aslında asgari
kaliteyi tutturuyor ama fazlasına gücü yetmiyor. Fazlası derken anlatmak
istediğim diğer 3 filmin çok gerisinde kaldığı. Yoksa tek başına eli yüzü
düzgün bir gerilim filmi sayılabilir. Bana göre filmin belini kıran en büyük faktör
sadece intikam duygusuna yaslanması. Bir
Lecter filminde tüm olayların intikam çerçevesinde gelişmesi ve açıklanabilmesi,
diğer filmlerdeki özgün hikayelerin ve ayakları yere basan korkunç gizemlerin oluşmasına
imkan tanımamış. Bu sadece bir öngörülebilirlik sorunu değil. Alttan alta saygı
uyandıran canavarsı ama entelektüel yabancılığı kaybolunca Lecter alelade bir
seri katile dönüşmüş. Önceki filmlerde zekasıyla seyirciyi büyüleyen Lecter, bu
filmde çocukken yaşadığı travmalarla seyirciden ancak sempati toplayabiliyor. Kısacası filmin başrolüne Lecter’dan ziyade intikam oturunca hikaye
sıradanlaşmış. Buna ek olarak Anthony Hopkins’in yokluğu beklendiği gibi kendini
hissettiriyor. Lecter rolündeki Gaspard Ulliel durumu idare ediyor fakat
zihinlerimizde yer etmiş karizmanın yanına dahi yaklaşamıyor. Artık bir de kitabı okuyacağım, umarım orada da aynı defolar yoktur.