11 Mart 2017 Cumartesi

KIZIL SAÇLI AMAZON - HALDUN TANER

Haldun Taner’in Bütün Hikayeleri serisinin ilk kitabı. Yaşasın Demokrasi ve Tuş kitapları bir araya getirilmiş. 10-15 sayfalık kısa hikayelerden oluşuyor. İlkinde siyasetin yeri daha fazla iken Tuş'ta daha çok insanlık halleri başrole oturuyor. Yaşadığı dönemin hevesleri ve akımlarını kullanarak toplumsal çalkantıların kucağında kıyıdan kıyıya vuran yaşamlardan kesitler veriliyor. Özellikle kadın-erkek ve iktidar-insan ilişkileri ekseninde insanların ikiyüzlülüğünün altı mizahi bir bakış açısıyla çizilmiş. Fakat sayfalar ilerledikçe dimağınızda bir yeknesaklık hissi peyda oluyor ve bir sonraki hikayeye karşı iştahınızı yavaş yavaş kaybediyorsunuz. En azından bana öyle oldu. Mutlaka okunması gereken bir Haldun Taner kitabı diyemem. Ama okunması keyifli hikayeler içeriyor demek yanlış olmaz.   

En çok hoşuma gidenler İşgüzar Bir Polis (Yalanın gölgesinde yaşamayı gerçeğe tercih edenler), Motorda Dört Kişi (İnsanlara sürekli yeni rol dağıtımı yapan eyyamcı sosyolojik iklimler), Dürbün (Hicabi bey bizi gözetliyor), İstediği Şarkıyı Dinleyebilmek (İletişim çağının evlerimize giren ilk habercisi: radyo), Kaptanın Namusu (Aldatmacanın en çok musallat olduğu alan: namus), Sebati Bey’in İstanbul Seferi (Kalabalıkların kabalığı). 

Bazı pasajları buraya da alıntılıyorum:

Sebati bey gözlerini kapadı. O canım tohumlarım yere saçan, sonra da üstünden geçip çiğ­neyen bu hışır, bu anlayışsız, bu merhametsiz insanları görmemek için, başını hafifçe önüne eğdi."

"Bazı kadınlar tam manasıyla mesut olabilmek için ille birini bedbaht etmiş olmanın gururunu duymalıdırlar."

"İnsanoğlu harekete geçmek için ara sıra onurunda bir hakaret kırbacının şaklamasını bekliyor galiba."

"Kadın denilen mahlukun keman gibi, hatta ondan da kaprisli bir enstrüman olduğunu, onun da olanca hüner ve güzelliğini ancak ve ancak virtüoz ellerin emrine verdiğini öğrenişim çok sonralara, saçlarımın iyice dökülmeğe başladığı devirlere rastlıyor. Zaten dar omuzlan, geniş kalçalan ile kadın, şeklen dahi az buçuk kemanı, daha doğrusu viyolonseli hatırlatmaz mı?"

"Bilmem siz de dikkat ettiniz mi? Bazı semtlerin, sakinleri üzerinde birleştirici, kaynaştırıcı bir tesiri oluyor. Bakıyorsunuz aynı havayı alan, aynı suyu içen, aynı dekor içinde yaşayan bütün bir mahalle  halkı  zamanla  standartlaşmış,  zevkleri, düşünüşleri, yaşayışları, birbirine benzeyen insanlar haline gelmiş."

"Hava durgun. Asfalt cadde ayışığında sessiz akan bir dere gibi uzuyor. Yalnızım. Boş caddede, gölgemi kovalayarak ilerliyorum."

"Ben size bir şey söyleyeyim mi; hürriyetmiş,demokrasiymiş, insan hakları imiş, hepsi fasa fiso bunların. İnan olsun böyle. Şu baygın baygın hanımeli kokan İstanbul gecesi ve her evden yıldızlı semaya yükselen şu çeşitli radyo sesleri yok mu, işte hürriyet de bu, demokrasi de, insan hakları da. «Hürriyetin bir tarifini yap» deseler bana «Hür adam, radyosunda istediği şarkıyı dinleyebilen adamdır.» derim."

"İşte 34 yıllık çalışmanın, çırpınmanın, didinmenin, ümitlerin, isteklerin 4 kelimelik hüsranı. «Başkalannın radyosunu dinleyen adam!»

"Hicabi Bey, sade lüfere çıkan çiftleri, kamarada halvet olanları, kaçamak yapan evli kadınları değil, her şeyi, her şeyi görüyor. NizamettinBey, avukatının karşı tarafla anlaştığını, Fahrünnisa Hanım, kocasının ilk karısı ile ara· da sırada Riviyera'da buluştuğunu hep Hicabi Beyin dürbününden  öğrendi.  Modalılar, Kalamışlılar, Kadıköylüler! Ayağı­nızı denk alın. Bilmiyor, biliniyor; görmüyor, görülüyorsunuz. Kendinize bakıldığını bildiğiniz zaman  kasılıp,  numara yapıyor, bunu belki herkese de yutturuyorsunuz ama içyüzünüzü bir tek kişiden saklayamıyorsunuz."

"Yine şapkalar kapılır, pipolar aşırılır. İtişip kalkışıp, yumruklaşıp eski günleri, ilk gençliklerini anarlar. Her şeyi ilk kendilerinin keşfettiğini sandıkları, her şeyin en iyisini, en güçlüsünü, en görülmemişini kendilerinin yapacaklarına inandıkları, o bir daha geri gelmeyecek mutlu gençlik günleri...”

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...