5 Haziran 2017 Pazartesi

Will Eisner Yazı Dizisi (4) - Spirit

Solda Eisner, Pipolu Nick Cardy, Sağda Bob Powell
Bu Yazı Dizisinin ilk bölümleri için:
http://kuzeykalesi.blogspot.com.tr/2017/04/will-eisner-1-cocukluk-ve-gencligi.html

1939 yılının sonlarına doğru çizgiroman piyasasının babalarından Quality Comics’in yayıncısı ve editörü Everett “Busy” Arnold Eisner’i aradı. Iger’dan hoşlanmadığı için Eisner ile yalnız görüşmek istemişti. Kendi sanatçıları olmasına karşın Arnold son bir yıldır Eisner ve Iger Stüdyosuna hatırı sayılır siparişler vermişti. Kendini beğenmiş pek çok simanın olduğu bir piyasada Eisner Arnold’u severdi. Ayrıca Quality Comics ismi gibi kaliteli işlere imza atmasıyla tanınan, Arnold’un bizzat özen gösterdiği bir yayıncıydı.

Arnold çok aktif ve zeki bir adam olarak tanınıyordu. Tarih bölümünü bitirdikten sonra satış danışmanı olarak çalışma hayatına atıldı. Çizgiroman okumayı çok seviyordu. 1937 yılında Famous Funnies benzeri Feature Funnies isimli bir çizgiroman dergisi yayınlamaya başladı. İçerik büyük ölçüde gazetelerde yayınlanan bantların yeniden basımıydı. Feature Funnies’i kurduktan bir süre sonra Eisner ve Iger stüdyosuyla iletişime geçti. Amacı dergisine özgün içerik koymak ve mümkün olursa yeni kahramanlar yaratmaktı. Sanat kökenli olmasa da Arnold’un kaliteli işleri içgüdüsel olarak anlayabilmesi ve dürüst çalışması Eisner’in takdirini kazandı. Eisner onun hakkında sonradan şunları söyledi: “Busy Arnold kaliteli bir müşteriydi. Diğer tüm yayıncılar ucuz işlerin peşinde koşarken o ucuza kaçmayı sevmezdi. İyi para verirse daha iyi işler alabileceğinin farkında olan bir adamdı.”

Everrett "Busy" Arnold
Buluşmak için Eisner’i aradığında Arnold kafasında harika bir plan yapmıştı. Orjinal işler yayınlayan çizgiroman dergileriyle (Eisner’in güçlü olduğu alan) geleneksel bir popülaritesi olan Pazar gazetelerinin bant formatını bir araya getirmek istiyordu. İşte bu fikir sayesinde Eisner’in kariyeri önemli bir kırılma yaşadı.

Kim ne derse desin çizgiromanlar sayesinde gazete satışları artıyordu. Küçük büyük bütün gazeteler çizgiromanların cazibesinden faydalanıyordu. 1940 yılına gelindiğinde Amerika’nın her yanında pazar gazetelerinin çizgiroman kısımlarının okunması ulusal bir eğlence ve gelenek halini almıştı. Çocuklar bayıla bayıla okudukları çizgiroman karakterlerinin maceralarını sadece pazar günleri renkli olarak görebiliyorlardı. Dolayısıyla çizgiroman dergilerinin çıkmaya başlaması gazetecileri endişelendiriyordu. Bir kere bunların raf ömrü çok daha uzundu. Formatları daha büyüktü ve dikkat çekiyordu. Üstelik bunların kapaklarındaki ilginç çizimlerle rekabet etmeleri de mümkün değildi. Çizgiroman dergilerinin satışı artarsa bu kaçınılmaz olarak gazete satışlarında bir azalma doğuracaktı.

Busy Arnold bu konuya kafa yoruyordu. Eisner ile randevusuna yanında Henry Martin isimli güçlü bir gazeteciyle gitti. Martin Pazar gazetelerinde verilecek ve özgün çizgiromanlardan oluşacak 16 sayfalık bir çizgiroman dergisi çıkarmak istiyordu. Bu fikir ilerki günlerde verilecek olan televizyon ekleri gibiydi aslında. Çizgiroman ve basım işlerinde tecrübeli olan Arnold’a bu fikrini açtı. Kendisi ise dağıtım konusunda bağlantılara sahipti. Bir üçlü oluşturacaklar, herkes kendi bildiği işle ilgilenecek, bu çizgiroman ekine özgün çizgiroman yaratma işini ise Eisner üstlenecekti.

Fikir Eisner’in çok hoşuna gitti. O dönem daha 22 yaşındaydı. İşler düşünüldüğü gibi giderse çizgiromanları milyonlara ulaşabilirdi. Üstelik yaratım sürecinde karışanı da olmayacaktı. Tek risk her hafta 16 sayfalık işi çıkarabilmekti. Arnold ile ortaklıklarının ayrıntılarını konuştular. Haftalık gazete eki dışında anahatları ilerde kararlaştırılacak ve gazete bayilerinde satılacak iki çizgiroman dergisinin içeriğinin tamamı da Eisner tarafından sağlanacaktı. Haftalık ekte ikisi de kostümlü kahramanlardan yanaydı. Süperman ve Batman’den sonra bunlar iyice popüler olmuştu. Dizi halinde yayınlanacak kahramanlarla okurun bağlanması sağlanabilirdi. Eisner ise Eisner ve Iger Stüdyosunu bu işe karıştırmadan bu içeriği sağlamanın bir yolunu bulmalıydı. Ne Arnold ne de Martin, Iger’ı hiç sevmediği için kesinlikle onunla çalışmak istemiyorlardı. Eisner ya  hakkını vererek Iger’ı ortaklıktan çıkaracak ya da kendisi ayrılacaktı.

Bu arada müzakerelerde bir sorun çıktı. Eisner yayınlanacak çizgiromanların telif hakkının kendisinde kalmasını istiyordu. Diğerleri bunu kabul etmedi. Piyasanın kuralına göre yayıncı ya da ajans telif haklarına sahip olmalıydı.Gerçekten de o dönem sistem buydu.Sanatçılar paralarını alır, telif konusuna girmezdi. Eisner bu sistemden nefret ediyordu. Superman olayını daha yeni yaşamışlardı. Artık DC adını alan National Comics’in Jerry Siegel ve Joe Shuster’i devre dışı bırakarak yığınla para kazandığına tüm piyasa şahit olmuştu. Karakterin sahibi şirket olunca başka yazar ve çizerleri görevlendirip yaratıcıları ekarte etmesi işten bile değildi. Eisner bir sanatçı olmasına karşın ticari gerçeklerden uzak değildi. Tam bu konuya takılıp kalmışlardı ki Eisner soruna yaratıcı bir çözüm buldu. Eisner ekte çıkacak çizgiromanların telif hakkının Arnold’da kalmasını kabul etti ama eğer aralarındaki ortaklık bozulursa haklar Eisner’e geçecekti. Böylece üçlü ortaklıkta anlaştılar. Birkaç yıl sonra askere gidip döndüğünde The Spirit’in haklarını almak isteyecek ve Arnold anlaşmalarına riayet edecekti.

Eisner yeni projeyi Jerry Iger’a anlattığında Iger böyle belirsiz bir proje için bu kadar karlı bir işten ayrılmak için deli olması gerektiğini söyledi. Savaşın yaklaştığını, oturmuş bir işi macera için terk etmesinin akıllıca olmadığına ikna etmeye çalıştı. Eisner ve Iger Stüdyosuna iş veren en büyük şirket Fiction House’du ve sahibi Thurman T. Scott Eisner ile yakındı ve Iger’ın agresif tarzından hoşlanmıyordu.  O da Eisner’e ayrılmamasını salık verdi. Iger’ın payını ödeyip Stüdyo’ya onsuz devam etmesi için borç vermeyi bile teklif etti ama Eisner kibarca reddetti.

Thurman T. Scott
Eisner’in gazetelerde daha çok kazanan çizerlere özenecek bir durumu yoktu. İşleri zaten yolundaydı. Ailesine mali olarak destek oluyordu. İyi kazanıyordu. Gazete işinde ona çekici gelen, erişkinlere yönelik çizgiromanlar üretebilecek olmasıydı.  Çizgiroman dergileri çocuklara yönelik içerik üretmekle sınırlıydı. Toplantıda gazete ekinde yayınlanacak çizgiromanların mahiyetine pek girilmemişti ama Eisner basit süper kahramanlar yaratmak istemediğinden emindi. Iger, Eisner’a 20.000$ ödeme yaptı. Ayrıca Eisner’in y arattığı karakterlerin (Sheena, Hawks of the Seas) telif haklarını verdi. Aslında piyasa değerinin altında bir para almıştı ama karşılığında şirketin 3 önemli çalışanını da beraberinde götürdü: Lou Fine, Bob Powell ve Chuck Mazoujian. Eisner’le gelmek isteyen çok kişi olsa da Iger’ı kızdırmamak için sayıyı sınırlı tuttu.  

Sonunda Doğu Manhattan, Tudor City’de beşinci katta iki odalı bir ofis kiralayarak yeni şirketi kurdu. Salonu ofis, küçük odayı ise kendi kalacağı yer yaptı. Küçücük bir ortamdı ama Iger’la ilk kiraladıkları yerden daha iyiydi. Hazırlayacakları gazete ekinin formatı belliydi. 16 sayfalık kendi kapağı olan bir çizgiroman eki. Eisner 8 sayfasını ana çizgiromana ayırdı. Bunu bizzat kendisi yapacaktı. Geri kalan 8 sayfada ise iki farklı çizgiroman olacaktı. Üçünün de dedektif hikayeleri olması kararlaştırıldı. Hem küçüklere hem büyüklere hitap edilecekti. Bob Powell ile Chuck Mazoujian iki kısa çizgiromandan sorumlu olacak, Lou Fine ile diğerleri ise Quality Comics yayınlarına çizgiroman üretecekti.

Lou Fine
Yapım aşaması aylar aldı. Eisner projeye çok titiz yaklaşıyordu. Karakterden çok hikayenin ön planda olması için çalıştı. Kahraman insan olmalı, süper güçleri falan olmamalıydı. Tam bir kanun adamı olmamalı ama adalet için savaşmalıydı. İsim olarak Denny Colt’ta karar kıldı. Bu adın Amerikan futbolu yıldızlarını çağrıştıran güçlü bir tınısı vardı. Eisner Sherlock Holmes hayranıydı. Oradaki gibi güçlü hikayeler yaratmak istiyordu. Eisner biraz mizah da katmak istedi. Gazete bayilerinde satılan süper kahraman çizgiromanlarında mizaha pek rastlanmazdı. Güçlü ama alt edilir bir kahraman olmalıydı. O zamanlar filmleri revaçta olan Cary Grant mizah ve macera birlikteliği için ideal bir modeldi. Eisner projenin gidişatından memnun olsa da diğer ortakları hoşnut değildi. Başta kostümlü bir kahraman için anlaştıklarını söylediler. Eisner “Yaparız bir şeyler” diyerek onları idare etti. Diğer iki çizgiromanı kostümlü kahramanlardan oluşturmaya karar verdi. Bunlardan biri Mr Mystic oldu. Eisner’in daha önce çizdiği “Yarko the Great”ten türetildiği açıktı. Diğeri ise Lady Luck oldu. Denny Colt’un sarışın kadın versiyonu. Kocaman bir yeşil şapkayla tamamlanan bir kostümü vardı. Chuck Mazoujian sonradan Lady Luck karakterini kendi eşini model alarak çizdiğini söyledi.

Denny Colt’u diğerlerinden ayıracak bir özellik bulmakta Eisner zorlanıyordu. Bir gün Arnold‘la barda buluşup sohbet ederken, Arnold “Niye bir hayalet olmasın ki?” deyiverdi. Eisner bunu beğenmediğini söyleyince “Spirit” (ruh) ismini teklif etti.  Eisner kararsızdı. Arnold “Spirit”in kulağa hoş geldiğini söyledi. Bir gece yine Arnold arayıp kostümü kararlaştırıp kararlaştırmadığını sordu. Eisner kararsızlıkla kaçamak cevaplar vermişti o zaman kadar ama artık bir cevap vermesi gerektiği için masasının başında o an aklına gelenleri söylemeye başladı: Maske, eldivenler ve mavi bir takım elbise. Daha söylerken Eisner bu fikirden nefret etmişti aslında. Çift hayat yaşayan maskeli kahramanlar ilgiyi hikayeden karaktere kaydırıyordu.

Tüm bu çalışmalar ve konuşmalar sonunda ortaya ilk sayıda anlatılan bir karakter hikayesi çıktı. Komiser Eustace Dolan’ın arkadaşı dedektif Denny Colt, Dr Cobra isimli çılgın bilim adamına karşı mücadelesinde ciddi şekilde yaralanır. Dr. Cobra New York şehir şebekesine laboratuvarında ürettiği bir zehiri karıştırmaya çalışmaktadır. Colt bu zehre düşük dozda maruz kalır ve hastaneye geldiğinde herkes öldü zanneder. Wildwood Mezarlığına gömülür. Gömüldükten bir gün sonra canlanır ve mezardan çıkar. Bu mezarın altında gizli bir saklanma yeri inşa eder, kılık değiştirir ve Dolan’ı ziyaret eder. Dolan onun kim olduğunu anlayan tek kişi olur. Colt ona bir “Spirit” (ruh) olarak suçlulara karşı mücadelelerinde artık kanuna uymak zorunda olmadığını söyler.

8 Aralık 1940 The Spirit kapak sayfası
Eisner çalıştığı yıllar boyunca okuyucunun karakterler ve hikayeleri severse, mantığa uygun olmyan kısımları görmezden geldiğini anlar. Komiser Dolan adeta bir baba figürü gibidir. Dolan’ın güzel kızı Ellen, Spirit’in sevgilisi olmasının yanında zeki bir karakterdir ve New York valiliğine aday olabilecek kadar güçlü ama kurtarılması gereken pozisyonlara düşecek kadar da zayıf bir kadındır. Spirit’in Afro-amerikalı yardımcısı Ebony White bir taksi şoförü olarak seriye giriş yapar ama sonra ana karakterlerden olur. Basit başlayan bu karakterlerin hepsi ilerledikçe gelişir. Eisner hikayelerinde şehri her şeyiyle gerçekçi yansıtmaya gayret eder.

Sonunda 2 Haziran 1940’da aylardır hazırlanan çizgiroman eki yayınlanır. Yalnızca beş tane gazeteyle çıkar ama ulaştığı kitle 1.5 milyondan fazladır. Eisner bu başlangıcı, çizgiroman ekini yayınlamayı ilk kabul eden gazete olan Philadephia Record’a giderek bir partiyle kutlar. Çizgiromanların satışı arttırıcı etkisini bilen diğer gazeteler de yavaş yavaş bu eki yayınlamaya başlarlar.

Eisner kostümde ısrar eden Arnold’a bir gönderme yapar. Hiç çıkartmadığı maskesi, mavi takımı ve eldivenleri haricinde Spirit'e bir de Fedora şapka ekler. Bu şapka aslında Busy Arnold’un alameti farikasıdır.

Joe Kubert
Bill Eisner’in ne zaman ismini Will olarak değiştirdiği tam olarak bilinmiyor. Hatta Eisner bile bunun tam zamanını hatırlamadığını söyler. Zaten küçükken Willie diye de çağırıldığı için büyük bir değişiklik değildi aslında. Ama Eisner yeni ismin kulağa daha profesyonel geldiğini söyler.
“İsmimi değiştirmem daha bir havalı olması içindi. İmzamdaki "i"nin üzerindeki noktanın içi boş bir yuvarlak olması gibi tamamen artistik bir değişiklikti. Will ismini daha çok beğendim, hepsi bu.”

Kuruluşundan sonra kısa bir süre içinde Tudor City Stüdyosu faal bir işyeri haline geldi ve Eisner ve Iger Stüdyosu kadar kişi çalıştırmaya başladı. Iger stüdyosundan getirilen 3 kişinin yanında çok değerli yeni sanatçılara kapısını açtı. Mesela Joe Kubert işe yerleri temizleyerek başladı ama çizimlerini gösterince aralarına alıp işi öğrettiler. Kubert o günler kendisine çok iyi davranıldığını her fırsatta belirtmeye devam eder. Al Jaffee de liseden sonra yolu Tudor City stüdyosuna düşenlerdendi. Sonradan Mad dergisinde efsane işlere imza attı.


Al Jaffee
Eisner için ofisteki uyumun kimyası ve üretim, kabiliyet kadar önemliydi. “İnsanları portföylerinden çok kişiliklerine göre değerlendirirdim. Bana sunduğu resimler harika olabilir ama çalışma ortamında bu harika resim için 10 saat harcayacaksa işimize yaramaz.”

David Hajdu, “The Ten-cent Plague: The Great comic Book Scare and How It Changes America” kitabında Eisner’in yönetim tarzına değinir: “Aslında temelinde fabrika prensipleri vardı ama üretilen sanattı. Eisner’in çizgiromanda oynadığı rol, Duke Ellington’ın Jazda oynadığı role benziyordu. Will fabrikasında aynı zamanda bir laboratuvar da kurmuştu. İnsanlar çalışıyor ama yeni şeyler denemelerinin önü kesilmiyordu. Kıymetli bir şeyler ortaya çıkarttıklarında ödüllendiriliyor ve takdir görüyorlardı. Eisner egosu yüksek, sürekli mükemmeliğin peşinde bir adamdı. Herkes hem birbiriyle rekabet ediyor hem de birbirinden öğreniyordu. Eisner çalışanların yaratıcılığını sınırlamamaya dikkat ediyordu. Aslında karmaşık bir dokusu vardı çalıştıkları ortamın. Eisner ortak çalışmayla ilham alınan bir iş ortamı yaratmıştı. Birlikte çalışırken birbirlerinin yaratıcılığına katkıda bulunan bir grup söz konusuydu”

Eisner işlerle yakından ilgileniyor, tüm hayatını Stüdyonun çalışmalarına adamış gözüküyordu. Çalışanların arasında dolaşarak yapılanları inceler ve eleştirel olmamaya çalışarak tavsiyeler de bulunurdu. Herkes genel olarak çalışma ortamında rahat olmasına karşın arasıra tatsızlıklar olmuyor değildi. Bazen ücretlerin düşük olmasından ya da Eisner’in isteklerinden şikayet edilirdi.

Eisner’in Arnold’la ilişkisinde de gerginlikler oluyordu. Ortak olmalarına karşın Arnold’un davranışları işveren gibiydi. Aralarındaki anlaşmazlık büyüdü ve Arnold, Bob Powell’ı işe almak istedi. Bob, Eisner’e Arnold’un daha fazla para teklif ettiğini söyledi. Eisner Arnold’u aradı ve mahkemeye vermekle tehdit etti. Arnold geri adım attı ama bu sefer Bob çok sinirlendi ve Eisner’i kariyerini mahvetmekle suçladı.   

Chuck Cuidera, Bob Powell ile aynı sanat okulundan mezundu ve Eisner'in stüdyosuna Bob aracılığıyla girmişti. Eisner’den hiç hoşlanmıyordu. Aslında yazar ve çizer olarak çıkarttığı işlere hayran olduğunu ama insanlara davranışlarından hiç hoşlanmadığını söyledi sonradan. Anlaşmaları mümkün değildi. Eisner’in çalışanlarının bağlantılı olduğu şirketlere geçmesine izin vermemesine çok sinirlendi. Cuidera önce Victor Fox stüdyosunda sonra da Tudor Stüdyosunda The Blue Beetle ve Blackhawk serilerinde büyük emek harcamış, hatta sonradan Blackhawk’ı Eisner’in yarattığının söylenmesine çok öfkelenerek itiraz etmişti. Eisner bu protestoya sesini çıkartmadı.

Chuck Cuidera
Stüdyo ortamında bu tarz anlaşmazlıklar sık yaşanıyordu. Aynı seri üzerinde birçok kişi çalışınca herkesin bir hak iddiası olabiliyordu. Cuidera Blackhawk konusunda Eisner’in hakkını yediği şeklindeki iddiasını her ortamda dillendirdi. Eisner tartışmaya girmek istemedi ama Cuidera’nın Stüdyo hakkındaki bazı iddialarına da tepkisiz kalmadı.

Bu husumet Blackhawk’ın ilk çıkışından sonra 60 yıla yakın devam etti. Sonunda 1999 yılında San Diego Comic-Con’da çizgiroman tarihçisi Mark Evanier’nin moderatörlüğünde bir araya geldiler. Evanier olaya hakimdi ve bir çözüme ulaşmayı ümit ediyordu. Panelde yanyana oturdular. Cuidera seyircilere anlayışlı bir ifadeyle şunu söyledi: “Black Hawk’ı başlatan yanımda oturan adamdır. Nokta”. Mark Evanier ise bu konuda şunları söyledi: “Eisner bu konuda hep kesin bir şey söylemekten kaçındı. Farkı zamanlarda 4 kez ona Blackhawk’ı kimin yarattığını net bir şekilde sordum ama ne ben yarattım ne de Chuck yarattı dedi. Hep lafı dolandırmayı tercih etti.”

Bob Powell
Eisner Cuidera’nın müthiş bir sanatçı olduğunu hep söylüyordu ama toplu çalışmalarda bir kişinin yaratıcı yazar ya da çizer olarak nitelenmesi sorun teşkil ediyordu. Kamuya karşı olay çözülmüş gibi bir görüntü verilse de Cuidera Eisner’e karşı hep soğuk kaldı. 2001 yılında vefatından 2 önce Alter Ego çizgiroman dergisinden Jim Amash’a verdiği demeçte Black Hawk’ın yaratıcısının kendisi olduğunda ısrarcıydı: “Daha Eisner’le tanışmadan Black Hawk’ı yaratmıştım ben. Yaratma sürecinde Eisner’in hiçbir rolü olmadı. İkinci ya da üçüncü hikayede satışları patladı, hatta Batman’i bile geçti.”

Eisner bir yandan diğer çizgiromanlarla ve dükkanla ilgilenirken bir yandan da günde bir sayfadan fazla Spirit yazıyor ve çiziyordu. Bir yandan 16 sayfalık bir haftalık ek yaratmak bir yandan da iki çizgiroman dergisine içerik yapmak onu sandığından daha fazla yormuştu. İşler o hale geldi ki 1940 yılının sonlarına doğru bazı işleri Iger Stüdyosuna havale etmeye başladı. Bu arada Superman aylık Action Comics dergisinde çok başarılı olmuş ve gazetede günlük bantlar halinde yayınlanmaya başlamıştı. Eisner’e de Spirit için böyle bir teklif geldiğinde heyecanla kabul etti. Ekim 1943’te Spirit günlük bantlar halinde yayınlanmaya başlandı. Fakat haftalık yayınlanan 8 sayfalık haliyle bu hali çok farklıydı. Eisner’in bantlarla hikaye anlatmada fazla tecrübesi yoktu. Ayrıca karakter gelişimine fırsat vermiyordu bant formatı. 2003 yılında bir söyleşisinde günlük bantların gelişime kapalı olduğunu söyledi ve devam etseler bile 50 yıllık geçmişi olan bantlara bakılsa doğru dürüst bir gelişim olmadığının görüleceğini söyledi.


solda Cuidera, Sağda Eisner
Bir gün bir gazetenin editörüyle toplantılarında adam Spirit’i alacağını ama bunun için mevcut bantlardan birini çıkartması gerektiğini söyledi ve Eisner’e fikrini sordu. Eisner bir başkasının hayatına son veriyormuş gibi hissetse de Buck Rogers’ın artık eskidiğini, savaş günlerinde bilimkurgunun eskisi kadar revaçta olmadığını söyledi. Eisner özellikle bu olayın çizgiromanın ticari kısmına giriş açısından üzerinde etkili olduğunu söyler.

Spirit bandını yayınlayacak olan gazetelerden Philadephia Record öncesinde tam sayfa bir tanıtım yaptı. Bu tanıtımda Eisner ve Arnold’da bir fotoğrafta yer aldı. Eisner bu vesileyle çizgiromanın sadece eğlence unsuru olmadığını telaffuz etti:

“Çizgiroman bantları (comic strip) artık mizahtan ziyade resimli bir roman (illustrated novel) haline geldi. Henüz yeni ve ergen bir seviyede olsa da sınırsız maetryalin kullanımına açık bir alan olması sebebiyle gelecekte kaçınılmaz olarak en iyi yazar ve çizerlerin işlerini sergilemekten çekinmediği kendini kanıtlamış bir sanat dalına dönüşecektir.”

Charles Mazoujian
David Hajdu’ya göre 1940’lar için müthiş bir vizyon sergiliyordu Eisner. Kendi meslektaşları dahi buna karşı çıktı. Rube Goldberg kendi işlerinin vodvil olduğunu ve sanatlarının mizah etrafında döndüğünü söyleyecekti.

Bob Powell olayından sonra Eisner'le Arnold’un arası limoni gidiyordu. Sürekli Arnold’un ofisinden notlar ve düzeltme talepleriyle karşılaşıyordu ve canı çok sıkılıyordu. Yazım ya da mantık hatalarının genelde haklı olduğunu ve ekibe düzelttirdiğini söylese de Eisner’in morali bozuluyordu. Gazetelerin editörlerinden ilk fırçayı Arnold yiyor, o da bunu onlara iletiyordu aslında. Arnold sanatsal eleştiriler yaptığında ise Eisner bu kadar hoşgörülü olamıyordu. Spirit’in gidişatı açısından gazetelerle doğrudan muhatap olan Arnold fazla şiddete yer vermemesini istiyordu. Gazete editörleri çizgiromanları çocuklara yönelik gördüğü için pek hoş bakılmıyordu şiddet sahnelerine. Eisner panel büyüklüğü, şekli, konu anlatımı gibi her konuda bant formatını öğrenmeye çalışıyor, denemeler yapıyordu. Haftalık dergideki 8 sayfasının ilkini kapak sayfası (splash page) olarak kullanarak okuyucuyu baştan etkilemek istiyordu. O ilk sayfada insanların ilgisini çekemezse okutmanın zor olduğunu düşünüyordu. Bu yüzden o sayfalara ayrı bir önem verdi hep. Eisner gazete editörlerinin ve Arnold’un ağır baskısıyla stres altında dişini sıkarak devam etti.


1941 aralığında Pearl Harbor baskını meydana geldi. Amerika savaşa girdi. Genelde insanlar askere gitmek istiyordu çünkü Nazi tehlikesinin farkındaydılar. Eisner bir yandan savaşa gitmek istiyor bir yandan da kariyeri için çok önemli Spirit’i yarım bırakmak istemiyordu.  Askere gitmemek için kendisinin gitmesi durumunda şirketin kapanacağını ve birçok insanın işsiz kalacağını yetkililere anlattı. Fakat sonunda askere çağrıldı. Arada kalmış hissediyordu. Bir Yahudi olarak Hitler’e karşı durması gerektiğini biliyordu. Ama bir yandan da bu kadar emek verdiği işine ne olacağını sorusu kemiriyordu zihnini. Belki de döndüğünde artık bir işi bile olmayacaktı...

Gelecek Yazı: Savaş Yılları  
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...