Solda Eisner, Pipolu Nick Cardy, Sağda Bob Powell |
Bu Yazı Dizisinin ilk bölümleri için:
http://kuzeykalesi.blogspot.com.tr/2017/04/will-eisner-1-cocukluk-ve-gencligi.html
1939 yılının sonlarına doğru çizgiroman piyasasının babalarından Quality Comics’in yayıncısı ve editörü Everett “Busy” Arnold Eisner’i aradı. Iger’dan hoşlanmadığı için Eisner ile yalnız görüşmek istemişti. Kendi sanatçıları olmasına karşın Arnold son bir yıldır Eisner ve Iger Stüdyosuna hatırı sayılır siparişler vermişti. Kendini beğenmiş pek çok simanın olduğu bir piyasada Eisner Arnold’u severdi. Ayrıca Quality Comics ismi gibi kaliteli işlere imza atmasıyla tanınan, Arnold’un bizzat özen gösterdiği bir yayıncıydı.
http://kuzeykalesi.blogspot.com.tr/2017/04/will-eisner-1-cocukluk-ve-gencligi.html
1939 yılının sonlarına doğru çizgiroman piyasasının babalarından Quality Comics’in yayıncısı ve editörü Everett “Busy” Arnold Eisner’i aradı. Iger’dan hoşlanmadığı için Eisner ile yalnız görüşmek istemişti. Kendi sanatçıları olmasına karşın Arnold son bir yıldır Eisner ve Iger Stüdyosuna hatırı sayılır siparişler vermişti. Kendini beğenmiş pek çok simanın olduğu bir piyasada Eisner Arnold’u severdi. Ayrıca Quality Comics ismi gibi kaliteli işlere imza atmasıyla tanınan, Arnold’un bizzat özen gösterdiği bir yayıncıydı.
Arnold çok aktif ve
zeki bir adam olarak tanınıyordu. Tarih bölümünü bitirdikten sonra satış
danışmanı olarak çalışma hayatına atıldı. Çizgiroman okumayı çok seviyordu.
1937 yılında Famous Funnies benzeri Feature Funnies isimli bir çizgiroman dergisi
yayınlamaya başladı. İçerik büyük ölçüde gazetelerde yayınlanan bantların
yeniden basımıydı. Feature Funnies’i kurduktan bir süre sonra Eisner ve Iger
stüdyosuyla iletişime geçti. Amacı dergisine özgün içerik koymak ve mümkün
olursa yeni kahramanlar yaratmaktı. Sanat kökenli olmasa da Arnold’un kaliteli
işleri içgüdüsel olarak anlayabilmesi ve dürüst çalışması Eisner’in takdirini
kazandı. Eisner onun hakkında sonradan şunları söyledi: “Busy Arnold kaliteli bir müşteriydi. Diğer
tüm yayıncılar ucuz işlerin peşinde koşarken o ucuza kaçmayı sevmezdi. İyi para
verirse daha iyi işler alabileceğinin farkında olan bir adamdı.”
Everrett "Busy" Arnold |
Buluşmak için Eisner’i aradığında Arnold kafasında harika bir
plan yapmıştı. Orjinal işler yayınlayan çizgiroman dergileriyle (Eisner’in
güçlü olduğu alan) geleneksel bir popülaritesi olan Pazar gazetelerinin bant
formatını bir araya getirmek istiyordu. İşte bu fikir sayesinde Eisner’in
kariyeri önemli bir kırılma yaşadı.
Kim ne derse desin çizgiromanlar sayesinde gazete satışları
artıyordu. Küçük büyük bütün gazeteler çizgiromanların cazibesinden
faydalanıyordu. 1940 yılına gelindiğinde Amerika’nın her yanında pazar gazetelerinin
çizgiroman kısımlarının okunması ulusal bir eğlence ve gelenek halini almıştı.
Çocuklar bayıla bayıla okudukları çizgiroman karakterlerinin maceralarını
sadece pazar günleri renkli olarak görebiliyorlardı. Dolayısıyla çizgiroman
dergilerinin çıkmaya başlaması gazetecileri endişelendiriyordu. Bir kere bunların
raf ömrü çok daha uzundu. Formatları daha büyüktü ve dikkat çekiyordu. Üstelik
bunların kapaklarındaki ilginç çizimlerle rekabet etmeleri de mümkün değildi.
Çizgiroman dergilerinin satışı artarsa bu kaçınılmaz olarak gazete satışlarında
bir azalma doğuracaktı.
Busy Arnold bu konuya kafa yoruyordu. Eisner ile randevusuna
yanında Henry Martin isimli güçlü bir gazeteciyle gitti. Martin Pazar gazetelerinde
verilecek ve özgün çizgiromanlardan oluşacak 16 sayfalık bir çizgiroman dergisi
çıkarmak istiyordu. Bu fikir ilerki günlerde verilecek olan televizyon ekleri
gibiydi aslında. Çizgiroman ve basım işlerinde tecrübeli olan Arnold’a bu
fikrini açtı. Kendisi ise dağıtım konusunda bağlantılara sahipti. Bir üçlü
oluşturacaklar, herkes kendi bildiği işle ilgilenecek, bu çizgiroman ekine özgün çizgiroman
yaratma işini ise Eisner üstlenecekti.
Fikir Eisner’in çok hoşuna gitti. O dönem daha 22
yaşındaydı. İşler düşünüldüğü gibi giderse çizgiromanları milyonlara
ulaşabilirdi. Üstelik yaratım sürecinde karışanı da olmayacaktı. Tek risk her
hafta 16 sayfalık işi çıkarabilmekti. Arnold ile ortaklıklarının
ayrıntılarını konuştular. Haftalık gazete eki dışında anahatları ilerde
kararlaştırılacak ve gazete bayilerinde satılacak iki çizgiroman dergisinin
içeriğinin tamamı da Eisner tarafından sağlanacaktı. Haftalık ekte ikisi de
kostümlü kahramanlardan yanaydı. Süperman ve Batman’den sonra bunlar iyice popüler olmuştu. Dizi halinde yayınlanacak kahramanlarla okurun bağlanması
sağlanabilirdi. Eisner ise Eisner ve Iger Stüdyosunu bu işe karıştırmadan bu
içeriği sağlamanın bir yolunu bulmalıydı. Ne Arnold ne de Martin, Iger’ı hiç
sevmediği için kesinlikle onunla çalışmak istemiyorlardı. Eisner ya hakkını vererek Iger’ı ortaklıktan çıkaracak ya
da kendisi ayrılacaktı.
Bu arada müzakerelerde bir sorun çıktı. Eisner yayınlanacak
çizgiromanların telif hakkının kendisinde kalmasını istiyordu. Diğerleri bunu
kabul etmedi. Piyasanın kuralına göre yayıncı ya da ajans telif haklarına sahip
olmalıydı.Gerçekten de o dönem sistem buydu.Sanatçılar paralarını alır, telif
konusuna girmezdi. Eisner bu sistemden nefret ediyordu. Superman olayını daha yeni
yaşamışlardı. Artık DC adını alan National Comics’in Jerry Siegel ve Joe Shuster’i
devre dışı bırakarak yığınla para kazandığına tüm piyasa şahit olmuştu.
Karakterin sahibi şirket olunca başka yazar ve çizerleri görevlendirip
yaratıcıları ekarte etmesi işten bile değildi. Eisner bir sanatçı olmasına
karşın ticari gerçeklerden uzak değildi. Tam bu konuya takılıp kalmışlardı ki
Eisner soruna yaratıcı bir çözüm buldu. Eisner ekte çıkacak çizgiromanların
telif hakkının Arnold’da kalmasını kabul etti ama eğer aralarındaki ortaklık
bozulursa haklar Eisner’e geçecekti. Böylece üçlü ortaklıkta anlaştılar. Birkaç
yıl sonra askere gidip döndüğünde The Spirit’in haklarını almak isteyecek ve
Arnold anlaşmalarına riayet edecekti.
Eisner yeni projeyi Jerry Iger’a anlattığında Iger böyle
belirsiz bir proje için bu kadar karlı bir işten ayrılmak için deli olması
gerektiğini söyledi. Savaşın yaklaştığını, oturmuş bir işi macera için terk
etmesinin akıllıca olmadığına ikna etmeye çalıştı. Eisner ve Iger Stüdyosuna iş
veren en büyük şirket Fiction House’du ve sahibi Thurman T. Scott Eisner ile
yakındı ve Iger’ın agresif tarzından hoşlanmıyordu. O da Eisner’e ayrılmamasını salık verdi. Iger’ın
payını ödeyip Stüdyo’ya onsuz devam etmesi için borç vermeyi bile teklif etti
ama Eisner kibarca reddetti.
Thurman T. Scott |
Eisner’in gazetelerde daha çok kazanan çizerlere özenecek
bir durumu yoktu. İşleri zaten yolundaydı. Ailesine mali olarak destek oluyordu. İyi
kazanıyordu. Gazete işinde ona çekici gelen, erişkinlere yönelik çizgiromanlar
üretebilecek olmasıydı. Çizgiroman
dergileri çocuklara yönelik içerik üretmekle sınırlıydı. Toplantıda gazete
ekinde yayınlanacak çizgiromanların mahiyetine pek girilmemişti ama Eisner
basit süper kahramanlar yaratmak istemediğinden emindi. Iger, Eisner’a 20.000$
ödeme yaptı. Ayrıca Eisner’in y arattığı karakterlerin (Sheena, Hawks of the
Seas) telif haklarını verdi. Aslında piyasa değerinin altında bir para almıştı
ama karşılığında şirketin 3 önemli çalışanını da beraberinde götürdü: Lou Fine,
Bob Powell ve Chuck Mazoujian. Eisner’le gelmek isteyen çok kişi olsa da Iger’ı
kızdırmamak için sayıyı sınırlı tuttu.
Sonunda Doğu Manhattan, Tudor City’de beşinci katta iki
odalı bir ofis kiralayarak yeni şirketi kurdu. Salonu ofis, küçük odayı ise
kendi kalacağı yer yaptı. Küçücük bir ortamdı ama Iger’la ilk kiraladıkları
yerden daha iyiydi. Hazırlayacakları gazete ekinin formatı belliydi. 16 sayfalık kendi kapağı olan bir çizgiroman eki. Eisner 8 sayfasını ana
çizgiromana ayırdı. Bunu bizzat kendisi yapacaktı. Geri kalan 8 sayfada ise iki
farklı çizgiroman olacaktı. Üçünün de dedektif hikayeleri olması
kararlaştırıldı. Hem küçüklere hem büyüklere hitap edilecekti. Bob Powell ile
Chuck Mazoujian iki kısa çizgiromandan sorumlu olacak, Lou Fine ile diğerleri ise Quality Comics yayınlarına çizgiroman üretecekti.
Lou Fine |
Yapım aşaması aylar aldı. Eisner projeye çok titiz yaklaşıyordu.
Karakterden çok hikayenin ön planda olması için çalıştı. Kahraman insan olmalı,
süper güçleri falan olmamalıydı. Tam bir kanun adamı olmamalı ama adalet için
savaşmalıydı. İsim olarak Denny Colt’ta karar kıldı. Bu adın Amerikan futbolu
yıldızlarını çağrıştıran güçlü bir tınısı vardı. Eisner Sherlock Holmes hayranıydı.
Oradaki gibi güçlü hikayeler yaratmak istiyordu. Eisner biraz mizah da katmak
istedi. Gazete bayilerinde satılan süper kahraman çizgiromanlarında mizaha pek
rastlanmazdı. Güçlü ama alt edilir bir kahraman olmalıydı. O zamanlar filmleri
revaçta olan Cary Grant mizah ve macera birlikteliği için ideal bir modeldi.
Eisner projenin gidişatından memnun olsa da diğer ortakları hoşnut değildi.
Başta kostümlü bir kahraman için anlaştıklarını söylediler. Eisner “Yaparız bir
şeyler” diyerek onları idare etti. Diğer iki çizgiromanı kostümlü
kahramanlardan oluşturmaya karar verdi. Bunlardan biri Mr Mystic oldu. Eisner’in
daha önce çizdiği “Yarko the Great”ten türetildiği açıktı. Diğeri ise Lady Luck
oldu. Denny Colt’un sarışın kadın versiyonu. Kocaman bir yeşil şapkayla
tamamlanan bir kostümü vardı. Chuck Mazoujian sonradan Lady Luck karakterini kendi
eşini model alarak çizdiğini söyledi.
Denny Colt’u diğerlerinden ayıracak bir özellik bulmakta
Eisner zorlanıyordu. Bir gün Arnold‘la barda buluşup sohbet ederken, Arnold “Niye
bir hayalet olmasın ki?” deyiverdi. Eisner bunu beğenmediğini söyleyince “Spirit”
(ruh) ismini teklif etti. Eisner
kararsızdı. Arnold “Spirit”in kulağa hoş geldiğini söyledi. Bir gece yine
Arnold arayıp kostümü kararlaştırıp kararlaştırmadığını sordu. Eisner
kararsızlıkla kaçamak cevaplar vermişti o zaman kadar ama artık bir cevap
vermesi gerektiği için masasının başında o an aklına gelenleri söylemeye
başladı: Maske, eldivenler ve mavi bir takım elbise. Daha söylerken Eisner bu fikirden nefret etmişti aslında. Çift hayat yaşayan maskeli kahramanlar ilgiyi
hikayeden karaktere kaydırıyordu.
Tüm bu çalışmalar ve konuşmalar sonunda ortaya ilk sayıda
anlatılan bir karakter hikayesi çıktı. Komiser Eustace Dolan’ın arkadaşı
dedektif Denny Colt, Dr Cobra isimli çılgın bilim adamına karşı mücadelesinde ciddi
şekilde yaralanır. Dr. Cobra New York şehir şebekesine laboratuvarında
ürettiği bir zehiri karıştırmaya çalışmaktadır. Colt bu zehre düşük dozda
maruz kalır ve hastaneye geldiğinde herkes öldü zanneder. Wildwood Mezarlığına
gömülür. Gömüldükten bir gün sonra canlanır ve mezardan çıkar. Bu mezarın
altında gizli bir saklanma yeri inşa eder, kılık değiştirir ve Dolan’ı ziyaret
eder. Dolan onun kim olduğunu anlayan tek kişi olur. Colt ona bir “Spirit”
(ruh) olarak suçlulara karşı mücadelelerinde artık kanuna uymak zorunda olmadığını söyler.
8 Aralık 1940 The Spirit kapak sayfası |
Eisner çalıştığı yıllar boyunca okuyucunun karakterler ve
hikayeleri severse, mantığa uygun olmyan kısımları görmezden geldiğini anlar.
Komiser Dolan adeta bir baba figürü gibidir. Dolan’ın güzel kızı Ellen, Spirit’in
sevgilisi olmasının yanında zeki bir karakterdir ve New York valiliğine aday
olabilecek kadar güçlü ama kurtarılması gereken pozisyonlara düşecek kadar da zayıf bir kadındır. Spirit’in Afro-amerikalı yardımcısı Ebony White bir taksi şoförü
olarak seriye giriş yapar ama sonra ana karakterlerden olur. Basit başlayan bu
karakterlerin hepsi ilerledikçe gelişir. Eisner hikayelerinde şehri her şeyiyle
gerçekçi yansıtmaya gayret eder.
Sonunda 2 Haziran 1940’da aylardır hazırlanan çizgiroman eki
yayınlanır. Yalnızca beş tane gazeteyle çıkar ama ulaştığı kitle 1.5 milyondan
fazladır. Eisner bu başlangıcı, çizgiroman ekini yayınlamayı ilk kabul eden
gazete olan Philadephia Record’a giderek bir partiyle kutlar. Çizgiromanların
satışı arttırıcı etkisini bilen diğer gazeteler de yavaş yavaş bu eki
yayınlamaya başlarlar.
Eisner kostümde ısrar eden Arnold’a bir gönderme yapar. Hiç
çıkartmadığı maskesi, mavi takımı ve eldivenleri haricinde Spirit'e bir de Fedora şapka
ekler. Bu şapka aslında Busy Arnold’un alameti farikasıdır.
Joe Kubert |
Bill Eisner’in ne zaman ismini Will olarak değiştirdiği tam
olarak bilinmiyor. Hatta Eisner bile bunun tam zamanını hatırlamadığını
söyler. Zaten küçükken Willie diye de çağırıldığı için büyük bir değişiklik
değildi aslında. Ama Eisner yeni ismin kulağa daha profesyonel geldiğini
söyler.
“İsmimi değiştirmem daha bir havalı olması içindi. İmzamdaki "i"nin üzerindeki noktanın içi boş bir yuvarlak olması gibi tamamen artistik bir
değişiklikti. Will ismini daha çok beğendim, hepsi bu.”
Kuruluşundan sonra kısa bir süre içinde Tudor City Stüdyosu
faal bir işyeri haline geldi ve Eisner ve Iger Stüdyosu kadar kişi çalıştırmaya
başladı. Iger stüdyosundan getirilen 3 kişinin yanında çok değerli yeni
sanatçılara kapısını açtı. Mesela Joe Kubert işe yerleri temizleyerek başladı
ama çizimlerini gösterince aralarına alıp işi öğrettiler. Kubert o günler
kendisine çok iyi davranıldığını her fırsatta belirtmeye devam eder. Al Jaffee
de liseden sonra yolu Tudor City stüdyosuna düşenlerdendi. Sonradan Mad
dergisinde efsane işlere imza attı.
Al Jaffee |
Eisner için ofisteki uyumun kimyası ve üretim, kabiliyet
kadar önemliydi. “İnsanları portföylerinden çok kişiliklerine göre
değerlendirirdim. Bana sunduğu resimler harika olabilir ama çalışma ortamında
bu harika resim için 10 saat harcayacaksa işimize yaramaz.”
David Hajdu, “The Ten-cent Plague: The Great comic Book
Scare and How It Changes America” kitabında Eisner’in yönetim tarzına değinir: “Aslında
temelinde fabrika prensipleri vardı ama üretilen sanattı. Eisner’in
çizgiromanda oynadığı rol, Duke Ellington’ın Jazda oynadığı role benziyordu.
Will fabrikasında aynı zamanda bir laboratuvar da kurmuştu. İnsanlar çalışıyor
ama yeni şeyler denemelerinin önü kesilmiyordu. Kıymetli bir şeyler ortaya
çıkarttıklarında ödüllendiriliyor ve takdir görüyorlardı. Eisner egosu yüksek, sürekli mükemmeliğin peşinde bir adamdı. Herkes hem birbiriyle rekabet ediyor
hem de birbirinden öğreniyordu. Eisner çalışanların yaratıcılığını
sınırlamamaya dikkat ediyordu. Aslında karmaşık bir dokusu vardı çalıştıkları
ortamın. Eisner ortak çalışmayla ilham alınan bir iş ortamı yaratmıştı. Birlikte
çalışırken birbirlerinin yaratıcılığına katkıda bulunan bir grup söz konusuydu”
Eisner işlerle yakından ilgileniyor, tüm hayatını Stüdyonun
çalışmalarına adamış gözüküyordu. Çalışanların arasında dolaşarak yapılanları
inceler ve eleştirel olmamaya çalışarak tavsiyeler de bulunurdu. Herkes genel
olarak çalışma ortamında rahat olmasına karşın arasıra tatsızlıklar olmuyor
değildi. Bazen ücretlerin düşük olmasından ya da Eisner’in isteklerinden şikayet
edilirdi.
Eisner’in Arnold’la ilişkisinde de gerginlikler oluyordu.
Ortak olmalarına karşın Arnold’un davranışları işveren gibiydi. Aralarındaki
anlaşmazlık büyüdü ve Arnold, Bob Powell’ı işe almak istedi. Bob, Eisner’e
Arnold’un daha fazla para teklif ettiğini söyledi. Eisner Arnold’u aradı ve
mahkemeye vermekle tehdit etti. Arnold geri adım attı ama bu sefer Bob çok
sinirlendi ve Eisner’i kariyerini mahvetmekle suçladı.
Chuck Cuidera, Bob Powell ile aynı sanat okulundan mezundu
ve Eisner'in stüdyosuna Bob aracılığıyla girmişti. Eisner’den hiç hoşlanmıyordu.
Aslında yazar ve çizer olarak çıkarttığı işlere hayran olduğunu ama insanlara
davranışlarından hiç hoşlanmadığını söyledi sonradan. Anlaşmaları mümkün
değildi. Eisner’in çalışanlarının bağlantılı olduğu şirketlere geçmesine izin
vermemesine çok sinirlendi. Cuidera önce Victor Fox stüdyosunda sonra da Tudor
Stüdyosunda The Blue Beetle ve Blackhawk serilerinde büyük emek harcamış, hatta
sonradan Blackhawk’ı Eisner’in yarattığının söylenmesine çok öfkelenerek itiraz
etmişti. Eisner bu protestoya sesini çıkartmadı.
Chuck Cuidera |
Stüdyo ortamında bu tarz anlaşmazlıklar sık yaşanıyordu.
Aynı seri üzerinde birçok kişi çalışınca herkesin bir hak iddiası olabiliyordu.
Cuidera Blackhawk konusunda Eisner’in hakkını yediği şeklindeki iddiasını her
ortamda dillendirdi. Eisner tartışmaya girmek istemedi ama Cuidera’nın Stüdyo
hakkındaki bazı iddialarına da tepkisiz kalmadı.
Bu husumet Blackhawk’ın ilk çıkışından sonra 60 yıla yakın
devam etti. Sonunda 1999 yılında San Diego Comic-Con’da çizgiroman tarihçisi
Mark Evanier’nin moderatörlüğünde bir araya geldiler. Evanier olaya hakimdi ve
bir çözüme ulaşmayı ümit ediyordu. Panelde yanyana oturdular. Cuidera seyircilere
anlayışlı bir ifadeyle şunu söyledi: “Black Hawk’ı başlatan yanımda oturan
adamdır. Nokta”. Mark Evanier ise bu konuda şunları söyledi: “Eisner bu konuda hep kesin bir şey
söylemekten kaçındı. Farkı zamanlarda 4 kez ona Blackhawk’ı kimin yarattığını
net bir şekilde sordum ama ne ben yarattım ne de Chuck yarattı dedi. Hep lafı
dolandırmayı tercih etti.”
Bob Powell |
Eisner Cuidera’nın müthiş bir sanatçı olduğunu hep
söylüyordu ama toplu çalışmalarda bir kişinin yaratıcı yazar ya da çizer olarak
nitelenmesi sorun teşkil ediyordu. Kamuya karşı olay çözülmüş gibi bir görüntü
verilse de Cuidera Eisner’e karşı hep soğuk kaldı. 2001 yılında vefatından 2
önce Alter Ego çizgiroman dergisinden Jim Amash’a verdiği demeçte Black Hawk’ın
yaratıcısının kendisi olduğunda ısrarcıydı: “Daha Eisner’le tanışmadan Black
Hawk’ı yaratmıştım ben. Yaratma sürecinde Eisner’in hiçbir rolü olmadı. İkinci
ya da üçüncü hikayede satışları patladı, hatta Batman’i bile geçti.”
Eisner bir yandan diğer çizgiromanlarla ve dükkanla
ilgilenirken bir yandan da günde bir sayfadan fazla Spirit yazıyor ve çiziyordu.
Bir yandan 16 sayfalık bir haftalık ek yaratmak bir yandan da iki çizgiroman
dergisine içerik yapmak onu sandığından daha fazla yormuştu. İşler o hale geldi
ki 1940 yılının sonlarına doğru bazı işleri Iger Stüdyosuna havale etmeye
başladı. Bu arada Superman aylık Action Comics dergisinde çok başarılı olmuş ve
gazetede günlük bantlar halinde yayınlanmaya başlamıştı. Eisner’e de Spirit
için böyle bir teklif geldiğinde heyecanla kabul etti. Ekim 1943’te Spirit
günlük bantlar halinde yayınlanmaya başlandı. Fakat haftalık yayınlanan 8
sayfalık haliyle bu hali çok farklıydı. Eisner’in bantlarla hikaye anlatmada
fazla tecrübesi yoktu. Ayrıca karakter gelişimine fırsat vermiyordu bant
formatı. 2003 yılında bir söyleşisinde günlük bantların gelişime kapalı
olduğunu söyledi ve devam etseler bile 50 yıllık geçmişi olan bantlara bakılsa doğru
dürüst bir gelişim olmadığının görüleceğini söyledi.
solda Cuidera, Sağda Eisner |
Bir gün bir gazetenin editörüyle toplantılarında adam Spirit’i
alacağını ama bunun için mevcut bantlardan birini çıkartması gerektiğini
söyledi ve Eisner’e fikrini sordu. Eisner bir başkasının hayatına son
veriyormuş gibi hissetse de Buck Rogers’ın artık eskidiğini, savaş günlerinde
bilimkurgunun eskisi kadar revaçta olmadığını söyledi. Eisner özellikle bu
olayın çizgiromanın ticari kısmına giriş açısından üzerinde etkili olduğunu
söyler.
Spirit bandını yayınlayacak olan gazetelerden Philadephia
Record öncesinde tam sayfa bir tanıtım yaptı. Bu tanıtımda Eisner ve Arnold’da
bir fotoğrafta yer aldı. Eisner bu vesileyle çizgiromanın sadece eğlence unsuru
olmadığını telaffuz etti:
“Çizgiroman bantları (comic strip) artık mizahtan ziyade
resimli bir roman (illustrated novel) haline geldi. Henüz yeni ve ergen bir
seviyede olsa da sınırsız maetryalin kullanımına açık bir alan olması sebebiyle
gelecekte kaçınılmaz olarak en iyi yazar ve çizerlerin işlerini sergilemekten
çekinmediği kendini kanıtlamış bir sanat dalına dönüşecektir.”
Charles Mazoujian |
David Hajdu’ya göre 1940’lar için müthiş bir vizyon
sergiliyordu Eisner. Kendi meslektaşları dahi buna karşı çıktı. Rube Goldberg
kendi işlerinin vodvil olduğunu ve sanatlarının mizah etrafında döndüğünü
söyleyecekti.
Bob Powell olayından sonra Eisner'le Arnold’un arası limoni gidiyordu.
Sürekli Arnold’un ofisinden notlar ve düzeltme talepleriyle karşılaşıyordu ve
canı çok sıkılıyordu. Yazım ya da mantık hatalarının genelde haklı olduğunu ve
ekibe düzelttirdiğini söylese de Eisner’in morali bozuluyordu. Gazetelerin
editörlerinden ilk fırçayı Arnold yiyor, o da bunu onlara iletiyordu aslında.
Arnold sanatsal eleştiriler yaptığında ise Eisner bu kadar hoşgörülü
olamıyordu. Spirit’in gidişatı açısından gazetelerle doğrudan muhatap olan
Arnold fazla şiddete yer vermemesini istiyordu. Gazete editörleri çizgiromanları
çocuklara yönelik gördüğü için pek hoş bakılmıyordu şiddet sahnelerine. Eisner panel büyüklüğü,
şekli, konu anlatımı gibi her konuda bant formatını öğrenmeye çalışıyor,
denemeler yapıyordu. Haftalık dergideki 8 sayfasının ilkini kapak sayfası (splash
page) olarak kullanarak okuyucuyu baştan etkilemek istiyordu. O ilk sayfada
insanların ilgisini çekemezse okutmanın zor olduğunu düşünüyordu. Bu yüzden o
sayfalara ayrı bir önem verdi hep. Eisner gazete editörlerinin ve Arnold’un ağır
baskısıyla stres altında dişini sıkarak devam etti.
1941 aralığında Pearl Harbor baskını meydana geldi. Amerika
savaşa girdi. Genelde insanlar askere gitmek istiyordu çünkü Nazi tehlikesinin
farkındaydılar. Eisner bir yandan savaşa gitmek istiyor bir yandan da kariyeri
için çok önemli Spirit’i yarım bırakmak istemiyordu. Askere gitmemek için kendisinin gitmesi durumunda
şirketin kapanacağını ve birçok insanın işsiz kalacağını yetkililere anlattı.
Fakat sonunda askere çağrıldı. Arada kalmış hissediyordu. Bir Yahudi olarak
Hitler’e karşı durması gerektiğini biliyordu. Ama bir yandan da bu kadar emek
verdiği işine ne olacağını sorusu kemiriyordu zihnini. Belki de döndüğünde
artık bir işi bile olmayacaktı...
Gelecek Yazı: Savaş Yılları