TRUE
ROMANCE (1993)
Maceralı
Aşk
Clarence
(Christian Slater) videocuda çalışan çizgiroman ve film delisi bir genç.
Her doğum gününde sinemaya giderek kendi kendine hediye verme adeti var. Sinemada
Alabama (Patricia Arquette) isimli aslında fahişelik yapan bir kızla tanışıyor. Tüm olumsuzluklara ve itiraflara
karşın beklenmedik şekilde birbirlerine bir gecede aşık olup, hemen evleniyorlar. Fakat Alabama’yı pazarlayan Drexl Spivey (Gary Oldman) sorun
çıkarınca işler karışıyor ve kendilerini ölümcül bir maceranın içinde buluyorlar.
Filmin
kadrosu harika bir iş çıkarmış. Ana karakterler yanında yan karakterler de
zengin ve tek görevi pas atmaktan ibaret
içi boş kişiliklerden çok daha fazlasını yansıtıyorlar. Bilhassa Clarence’ın
babası Clifford Worley (Dennis Hopper) ile Vincenzo Cocotti’nin (Christopher
Walken), Alabama ile Virgil’in (James Gandolfini) ve Clarence ile Drexl Spivey’in
(Gary Oldman) kapışma sahneleri gözleri ekrana kilitliyor.
Bir de Brad Pitt’in
canlandırdığı Floyd karakteri var ki, bana kısmen Kaybedenler Kulübündeki çevirmeni
hatırlattı. Filmin içine yerleştirilmiş “izleyici temsilcisi” gibiydi.
Tarantino
filmleri için ismini kendi bulduğum bir subgenre var: “Cool Violence”. True Romance’de gerçekçilik kaygısı pek olmasa
da mesela Kill Bill’den daha fazla. Çizgiromansı bir tempo ve anlatım var. Şiddetli
bir masal diyebiliriz. Pulp Fiction ile birlikte en sevdiğim iki Tarantino çalışmasından biri olarak uzun aralıklarla tekrarladığım bir film.
Bazen
insanın canı yaşadığı sıkıcı hayatı terk edip romantik bir maceranın kahramanı olmayı
çeker. Deli gibi aşık olduğu sevgilisiyle birbirleri için kendi yaşamlarını
tehlikeye atarak ilerleyebilecekleri tehlikeli bir macera tünelinden geçmeyi
göze almak için atar kalbi. Düşünmesi bile keyif verir. Havalı bir tavrı olsun, çevresi hayran olsun ister.
İşte bu “ortak ihtiyaç” üzerine kurulu bir hikayesi var True Romance’in.
Will
Eisner’in yaşamını okuduğumda Iger ile arasında yaşanan bir olay bana bu filmi
hatırlattı. Eisner’in işten ibaret hayatını renklendirmek için Iger bir
fahişeyle anlaşıyor ve Eisner’le tanışıp yatması için para veriyordu. Tarantino’nun
sıkı bir çizgiroman takipçisi olduğunu düşünürsek belki Clarence ile Alabama’nın
tanışmasını bu olaydan hareketle yazmış olabilir.
Filmi
son seyredişimden sonra Edwin Page’in
2005 tarihli Quintessential Tarantino kitabından filmle ilgili bölümü de okudum.
Oradan aldığım notları aşağıda alıntılıyorum.
NOTLAR
Annesi
Connie, Tarantino’nun ismini Burt Reynolds’ın Gunsmoke filminde canlandırdığı
Quint karakterinin isminden ilham alarak Quentin koyuyor.
Çocukluğu
ve gençliği Clarence gibi film ve çizgiromanlarla haşır neşir olarak geçiyor. Bu
yüzden otobiyografik bir filminden bahsedilecekse en yakın olanın bu olduğunu
söylemiş. Zaten kendisi de bir videocu da çalışmış ve oradaki patronun ismi
filmdeki patronla aynı: Lance Lawson. Clarence ile benzerlikler burada da
bitmiyor. Tarantino da iflah olmaz bir Elvis hayranı. Hatta Altın Kızların bir
bölümünde Elvis taklidi yapmış.
Reservoir
Dogs’u çekecek parayı True Romance’in senaryosunu satarak bulabilmiş.
Amerika’da
gişe başarısı getirmiyor. Reservoir Dogs patlayınca Warner Britanya’da tekrar
gösterime sokuyor ve başarılı oluyor.
Aslında
Tarantino’nun yazdığı senaryonun sonunda Clarence ölüyor ama Tony Scott
değiştirmek isteyince Tarantino sıcak bakmıyor. Tony Scott ise hissiyatını
şöyle açıklıyor: ““Hollywood filmi olsun diye değiştirmeyeceğim
sonunu, bu iki genci sevdim ve yaşamalarını istiyorum”
Kafede konuşan bir erkek ve kadın başlangıcı Badlands
filmine atıf çünkü aynı müziği kullanıyor
Sonny Chiba Kill Bill 1’de Hattori Hanzo rolünde.
Western
etkisi. High Noon ve El dorado’daki gibi final çatışma sahnesiyle.
High art low art kombinasyonu. Hem klasik müzik hem pop
müzik kullanımı gibi. Kontrastlar. Mesela Detroit’te tekdüze, California’da
renkli yaşam.
Mexican standoff – Western showdown benzeri final.
Self-reflexivity – film olduğunun belli edilmesi
Crooks and cops
Simetri – Clarence ve Alabama birbirleri için adam
öldürürler mesela
Sonuçta Tarantino ortaya çıkan filmi Scott yorumlamış olsa
da kendi içinde başarılı bir film olarak görüyor ve beğeniyor, hatta DVD
ekstralarında yorumlarıyla katkı yapıyor.
Aslında True Romance ile Natural Born Killers aynı filmim
parçaları olarak düşünülmüş ama sonra uzunluk dolayısıyla ayrılmış.
QT:
““İnsanlar bana ‘film okulunda okudun mu’ diye soruyorlar Ben de ‘hayır
film seyrettim’ diyorum”
IMDB AYRINTILAR
In the diner scene when Clarence Worley asks Alabama Whitman
who her favorite actor is and she says, "Burt Reynolds".
The title and plot are a play on the titles of romance comic
books with their overwrought love stories-very popular in earlier decades-such
as "True Life Secrets", "True Stories of Romance",
"Romance Tales", "Untamed Love" and "Strange
Love".
Brad Pitt improvised most of his lines.
In the original script, Clarence Worley wrote the screenplay
for Natural Born Killers (1994) while traveling cross-country with
Alabama. But the script ended up being over 500 pages long, so Quentin
Tarantino decided to split it up into separate movies.
Clarence offers to show Alabama Spider-Man #1 at the comic
book store. He probably was referring to Amazing Spider-Man #1 published in
1963, one of the most sought-after modern superhero comic books. The value is
extremely dependent on condition, but as of 2009, even a well-worn issue would
bring at least 1,000 dollars, and a perfect pristine copy, might sell at
auction for close to 100,000 dollars.
Gary Oldman based the character of Drexl on an actor
named Willi One Blood, who he later starred with in Luc Besson' Leon (1994).
Quentin Tarantino chose the name Alabama as an homage
to Pam Grier, who was Alabama in Women in Cages (1971). The
original script even had Clarence mention that the name sounded like a Pam
Grier character.
Copies of the original script sent out to studios had the
tag-line, "When you're tired of relationships, try a romance."
Quentin Tarantino sold the script for 50,000 dollars,
which was the minimum amount of money that could be paid for a script at the
time (according to WGA rules).
IMDB ALINTILAR
Alabama: ...and all I could think was-you're so cool!
Alabama: I had to come all the way from the highway and
byways of Tallahassee, Florida to MotorCity, Detroit to find my true love. If
you gave me a million years to ponder, I would never have guessed that true
romance and Detroit would ever go together. And til this day, the events that
followed all still seems like a distant dream. But the dream was real and was
to change our lives forever. I kept asking Clarence why our world seemed to be
collapsing and things seemed to be getting so shitty. And he'd say,
"that's the way it goes, but don't forget, it goes the other way too."
That's the way romance is... Usually, that's the way it goes, but every once in
awhile, it goes the other way too.
Clarence Worley: I can't tell you... that was one of the
best times I ever had. It was. But, you know, I knew something must be rotten
in Denmark. There was no way you could like me that much. Man, I can't tell you
how relieved I was when you took off your dress, you... you didn't have a dick.
Alabama: Stop being so fucking calm about all this.
Alabama: How do you do, Mr. Worley?
Clarence Worley: Top o' the mornin', Mrs. Worley.
Alabama: Please shut up! I'm trying to come clean, okay?
I've been a call-girl for exactly four days and you're my third customer. I
want you to know that I'm not damaged goods. I'm not what they call Florida
white trash. I'm a good person and when it comes to relationships, I'm
one-hundred percent, I'm one hundred percent... monogamous.
[last lines]
Alabama: Amid the chaos of that day, when all I could hear
was the thunder of gunshots, and all I could smell was the violence in the air,
I look back and am amazed that my thoughts were so clear and true, that three
words went through my mind endlessly, repeating themselves like a broken
record: you're so cool, you're so cool, you're so cool. And sometimes Clarence
asks me what I would have done if he had died, if that bullet had been two
inches more to the left. To this, I always smile, as if I'm not going to
satisfy him with a response. But I always do. I tell him of how I would want to
die, but that the anguish and the want of death would fade like the stars at
dawn, and that things would be much as they are now. Perhaps. Except maybe I
wouldn't have named our son Elvis.